Günün özeti :)

31 Ocak 2009 Cumartesi



Küçük çapta bir ağaç toplantısı yaptık bugün İstiklal'de. e.d.'yle metro çıkışında buluşup RedPharos'u almak için Japon Kültür Merkezine attık kendimizi. Bir ara hiç çıkamayacağız sandık ama olsun :)

"Japonlar sevimli insanlar" der dururum yıllardır, bugün bu düşüncem tekrar pekişti. Fransız Kültür Merkezinin soğuk insanlarına alışan biz, Japon insanlarını görünce nereye düştüğümüzü şaşırdık bir süre.

Gördük ki Japonların kullandıkları eşyalar da kendileri gibi minik ve sevimli. Dilara gelene kadar
"ayyy Eda şuna baaaaak"
"aaa Selin asıl sen buraya baaaaaak"
cümleleri eşliğinde şaşkın şaşkın bakındık etrafımıza :)

Bizi tanımamalarına rağmen geçerken selam veren Japonlara hemen kanımız kaynadı, ben yarın tekrar gitmek istiyorum oraya mesela :)

Dilara'nın gelmesini beklerken ismini "Take Away" olarak hatırladığım ama emin olamadığım Japon restoranının duvarındaki yazılardan Japonca öğrendik. (:p)

Artık biliyoruz ki suzuki levrek demek, tamago yumurta, tako ise ahtapot. Yazılışlarını da öğrendiğimizde bizi kimse tutamaz, ver elini Japonya! :) Dilara'nın kitaplarını da karıştırdık, ben bir ara "bu bir kitaptır" falan diyordum ama şu an tahmin ettiğiniz gibi hatırlamıyorum :D

Yanılmıyorsam orijinal ismi "ende tura bir ki üç" olan, ama her yerde farklı bir cümleyle oynanan (misal biz ebe tura bir ki üç derdik) o oyunu Japonların "daruma-san ga koronda" ismiyle oynadıklarını öğrendik, pek hoşumuza gitti :)

En doğru hali nedir diye netten ararken gördüm ki bizim ende tura "un-deux-trois"dan geliyormuş, daha bacak kadarken Fransızca sayıyormuşum üçe kadar farkında olmadan. Ben de kendime haksızlık ediyordum "sadece bonjour ve oui'yi biliyordum bölüme başladığımda" diye. Bak sen şu işe yaa...

Sonra Dilara'yı alıp, "yemek, yemek, yemek, yemek" nidaları eşliğinde kendimizi sevdiğimiz mekanlardan birine attık. Ara ara girdikleri düğün salonu modlarına geçtikleri an kalkıp kaçarak uzaklaştık. Tabi karnımızı tıka basa doldurduktan sonra :)

Ne için yürüdüklerini bilmediğimiz koskoca bir grup üzerimize doğru yürümeye başlayınca kendimizi başka bir mekanın kapısından içeri atıp yeme işine kaldığımız yerden devam ettik :D

Bu sırada blogger dedikoduları yapıldı, kız olduğumuz için şükrettik bol bol, 14 şubat saçmalığı, otobüs sapıkları, blogta yapılacak yenilikler derken saatlerce konuşuldu :) Erken ayrılan e.d. yerine İstiklal'de yeni yazar aradık blogumuza, adayları değerlendireceğiz :p emeklerin için teşekkür ederiz e.d. ama artık seninle çalışamayacağız :p

Teşekkür ederim blog arkadaşlarıma bu güzel gün için :)

(resmin konuyla ilgisi yok, verdiğim söz üzerine ekledim)

BERRAK İÇİN YARDIM KAMPANYASI

28 Ocak 2009 Çarşamba


Merhaba arkadaşlar,

Bugün güne biraz garip başladım. İçim biraz buruk. Az önce facebook’ta dolanırken bir yardım kampanyasına denk geldim. Dünyalar güzeli Berrak‘ın tedavisi için gerekli olan bir kampanya. Duyarsız kalmak istemiyorum çünkü beş yaşındaki bebeğimiz, yüzünden gülücüklerin eksilmediği, şeker mi şeker, dünyalar tatlısı bir bebek. Aşağıda Berrak’ın annesi sevgili Belgin Elbirlik Kahyalı‘nın gruba yazdığı mektubu veriyorum. Arkadaşlar lütfen duyarsız kalmayalım Berrak’ın koşup oynayabilmesi diğer çocuklar gibi mutlu ve huzurlu bir yaşam sürebilmesi için en azından bloglarımızda ona yer verelim. Berrak çok mutlu bir çocuk olacak, bu mutlulukta hepimizin yeri olsun arkadaşlar.

Merhaba,

Ben Belgin Elbirlik Kahyalı. Berrak Kahyalını annesiyim. Berrak 5 yaşında İstanbul üniversitesi Beslenme Metabolizma ve nöroloji servisleri takipli hasta. Halen metabolizma servisinde mitakondriyal hastalık tanısıyla tetkikleri devam etmekte olup tanısı konulamamıştır. Nöroloji servisinde yapılan MR ve EEG taramaları ve genel müayene sonucu CP(Cerabral palsi)tanısıyla takip edilmektedir. Nöroloji uzmanımızın tavsiyesiyle Berrka 5 aylık’tan beri fizik tedavi ve rehabilitasyona devam etmektedir.

Bu teşhislerin sonucunda yaklaşık 5 yıllık mücadelemizde Berrak halen oturamaz ve yürüyemez durumdadır. Berrrak 5 aylık ilk nörolojik müayenesinde çok hipoton(gevşek)olması sebebiyle boynunu dahi hiç tutamazdı. Tüm vücut kasları fazlasıyla gevşekti. Bu yapılan türlü kas kuvvetlendirme çalışmalarıyla şu an boynunu azda olsa tutabiliyor. Fakat görülen diğer hasta örneklerinden yola çıkarak,yoğun fizyoterapiyle çok daha iyi olması gerekirken Berrak şu an halen 4 aylık bir bebeğin yerde kendi etrafında döndüğü aşamada. Oysaki Berrak yıllardır hafta içi hergün 3 saat yoğun fizyoterapi görüyor. Diğer yandan haftada 2 saat yüzme,4 saat konuşma terapisi ve 4 saat bireysel eğitim olmak üzere çok sıkı ve disiplinli bir programı var ve benim metanetli kızım bir kere bile uf demeden büyük bir hırsla bu programa ayak uydurabiliyor. Ama doktorumuzunda dediği gibi bilinmeyen hastalığı nedeniyle birşeyler ilerlemesini engelliyor ,hızını kesiyor. Yinede benim hırslı kızımı ve beni yıldıramıyor ve biz mücadelemize son hız devam ediyoruz. Tabii bu durum annesi olarak beni çok üzsede 5 yıllık mücadelemde asla pes ettirmedi. Çünkü biliyorum ki bugün pes edersem birşeyler neden olmuyor veya neden bu kadar yavaş oluyor diye bunca yıllık emeğimi bir kenara atmış olurum. Asıl bundan sonra daha fazla emek istiyor yavrum. Şimdi meyvaları toplama zamanıdiye düşünüyorum.
Fakat yanlış olan ,eksik olan ,bizim hızımızı kesen birşey var bilmediğimiz,anlayamadığımız. İşte bu sebeple geçen yıl nöroloji doktorumuzunda tavsiyesiyle tüm soru işaretlerinden kurtulmak ve gerçek tedaviyle yolumuza hızla devam etmek için yıllardır yaptığım araştırmalar sonucunda bu hastalığın tedavisinde kızım için tek çare olarak Boston üniversitesi kaldı diye düşündüm. Ve büyük bir heyecanla doktorumla görüştüm. Neden Boston dedim ona.Çünkü dedi Berrak’ın altta yatan bilmediğimiz bir doğumsal metabolik hastalığı var.Eğer bunu bulursak ve gerçek tedaviye yönelirsek Berrak yapılan tüm fizik tedavi çalışmalarına son hızla cevap verecek ve bunu dünyada çözebilecek son teknolojiyle donanmış tek çocuk hastahanesi Boston Childrens Hospital. Eğer maddi durumunuz müsaitse hiç durmayın derim ben dedi.İşte o an çocuğum için yapabileceğim en mantıklı çalışmanın,tüm düğümlerin çözüleceği en doğru hamlenin bu olduğuna karar verdim.
Ve bunu öğrenmek için hemen Boston childrens hospital la yazışmaya başladım.Benden ilk olarak Berrak’ın tüm raporlarını,MR ve EEG sonuçlarını kargoyla onlara göndermemi istediler. Hemen gönderdim. Fakat yapılan incelemeler sonucu gele sonuç beni çok üzdü.İmkanı olmayacak kadar çok fatura çıkarmışlardı. Bunu karşılayacak durumda değildik.Babası ve ben hayat standartlarımızı minumum düzeyde tutarak çocuğumuzun genel tedavilerini ancak karşılıyorduk. Boston a gidip böyle bir tedaviyi karşılamamız imkansızdı.Belki zamanı geldiğinde Berrak sizlere teşekkür etmeyi üstlenir. Tek dileğim çocuğumun konuşabildiğini,başını dik tutup yürüyebildiğini ve çok sevdiği bir müzikte kalkıp dans edebildiğini görebilmek. Babası 5 yıldır her yaz bisiklet satan dükkanların vitrinine bakıyor.Belki ona da çocuğuna bir bisiklet alabilmek sayenizde nasip olur.Hastahane ve yol masrafları toplam takriben 40 000 dolar tutuyor. Fatura raporlarını fatura başlıklı albüme ekledim.Desteklerini büyük bir umutla bekliyoruz.

Saygılarımla,
Belgin Elbirlik Kahyalı
Yardımlarınız için banka hesap bilgileri:

GARANTİ BANKASI
ŞUBE: 277 SAHRAYICEDİT
HESAP:6674460
DÖVİZ:YTL
MÜŞTERİ NO:11010093
ADI/ÜNVANI:BELGİN KAHYALI

NOT:Eğer desteğiniz sayesinde gidebilirsek hastanenin kestiği faturayı ve banka dekontunu tüm netliğiyle burada yayınlayacağım

Arkadaşlar Berrak’ın fotoğraflarına ve durumla ilgili ayrıntılı tüm bilgiye Facebook’daki gruptan ulaşabilirsiniz.
Duyarsız kalmayalım…

AHKAM KESEN EGO MAĞDURLARI

17 Ocak 2009 Cumartesi

Yeryüzü bizler tarafından işgal altında.

Kendini kurtarma kaygısındaki insanlarız biz, cesurca hareket edemeyen, özgürlüğü elimize aldığımızda yüz bulup daha fazlasını isteyen, verileni sorgulamadan alan, hep benim diyen, karşımızdaki konuşurken gözlerini kaçıran, sonra elleriyle kulaklarını kapatan, sıra bize gelince elimizde hoparlör eksikliği çeken...

Zamanı durdurup sürekli kendi menfaatimize akmasını bekleyen, hırslarının kölesi olup gelecek hesaplarıyla bugününü harcayan, yürümek gerekirken koşan, koşmak gerekirken karşıdan bakan.

Susan, sustuğu vakit; ukala bakan.

'' neden?'' diye sorulunca ''ben bilmem, o yaptı'' diyen...
Dünyanın her bir metrekaresini ele geçirip neslimizin devamını bırakmadan asla gitmeyen, ağaçları sadece ısınmak için kullanan, yapraklarını koparmak için bekleyen, bir yere yetişmek için yol kenarında başını uzatmış çiçeğe ayak darbelerimizi savuran, para vererek içtiği suyun şişesini toprağa atan , para vermeden içtiği ya da tükettiği suyun haddini bilmeyen, havasına soluduğundan fazlasını veremeyen...

Can vermediklerimizin canını alan, farklı olanlara gülen, beğenmediğini eliyle iten, kucak açmayı aklına getirmeyen...

Hep başkasından öncü olmasını bekleyen, öncü olan yolun zor kısmını aşınca onu geri ittirip zaferi ben kazandırdım diyen, ''helal olsun bana'' diyen... Biz değil hep ben olan...Döver gibi konuşup karşısındakinden yüksek ses duyunca ''beni neden dövüyorsun ki şimdi?'' diyen masum...

Bizleriz inanın...

Her birimizin içinde zaman zaman kendini gösteren canavarların esiriyiz!
sağa sola ahkâm kesen bizler aslında egolarımızın mağdurlarıyız! malubuz...

Şiddete meyyalim vallahi dertten!

15 Ocak 2009 Perşembe

Dünyanın en sakin insanı bile olsanız sabrınız bir yere kadar dayanıyor değil mi?


Sabrınız tükeniyor bir noktada. Normalde asla yapmayacağı bir şey bile olsa karşıdakinin saçlarını yolup eline vermek isteyebiliyor insan bazen!

Dün istedim, ordan biliyorum...

Hayal ettim saçını başını yolduğumuzu, çığlıklar, bağırışlar, ayırmaya çalışanlar...

Komik bir anı olurdu be, yapsaydık keşke :D

(okula +1 sene olurdu tabi...)

(Başlık "Polis" filminden)

Yankıya cevap

13 Ocak 2009 Salı

Bir garip hissediyorum bugün. Bir kaç gün önce eline en sevdiği oyuncağını verdiğiniz bir bebeğin elinden alın bakalım o oyuncağı. İşte benim de elimden alınmış en sevdiğim, çığlığı basasım var avazım çıktığı kadar. Tekrar kavuşmam için beş ay kadar beklemem gerekecek.

Okul yolu çok uzun geldi bugün bana gerçi zaten dersim yok ama gene de evden çıkasım yok. Haftaya başlayan sınavlar umrumda değil,kuş gibi hafifim. Pişman olacağım şeyler yapıyorum daha doğrusu " hiç birşey yapmamak"tan dolayı pişman olacağımı biliyorum.

Elimde bir tshirt, sevilenin kokusu sinmiş üzerine, kulağımda en güzel melodiler beraberken dinlenen ve fotoğraflar var ekranımda yan yana, kafa kafaya çekilen. Saatler geçemek bilmez, kitabı okusan da anlamazsın. Biri sana seslenir yan odadan ama duyduğun ses gelir en derin kuyudan, umursamazsın.

Hayat çok şey öğretiyor bana. Yürümeye başladım derken bir bakıyorum emekliyorum. "Bağlanmak" duygusu ve "çok sevmek" bir duvar örüyormuş etrafına, yıkılması çok zor. Keşkeler gelip geçerken gözünün önünden asıl önemli olanın yapamadıkların değil onunlayken yaptıklarınmış bunu anlıyorsun.

Şimdi elimde bir kitap var; zaman zaman baştan sona okuduğum ya da sevdiğim yerlerden alıntılar yaptığım bir kitap. Aslında ona vermek için özellikle almıştım aynısından bir tane daha ama unuttum yanımda götürmeyi. Mutsuzluk anında umut veren bir kitap bu bakın benim için ne demiş;

-Günaydın dedi yine de.
-Günaydın...Günaydın...Günaydın, diye yanıt verdi yankı.
-Kimsiniz? diye sordu Küçük Prens.
-Kimsiniz...Kimsiniz...Kimsiniz, diye yanıt verdi yankı.
-Dostum olun,yalnızım,dedi Küçük Prens.
................

Görsel algınıza göre karakter analizi...

9 Ocak 2009 Cuma

buradan buyrun :)

http://testyourself.tr.msn.com/test/gorsel/Start.aspx

Teste göre ben;

"İyiler kazanır" diyenlerdensiniz
Sizin için önemli olan hayatta çok başarılı olmak veya kariyer yapmak değil sadece yaptığınız işin ve kurduğunuz ilişkilerin kalitesidir. Sizin için kazanmanın birincil anlamı insan kazanmak demek. Hayatta en büyük korkunuz "yanlış anlaşılmak" ve "kalp kırmak" bu ikisi sizin korkulu rüyanız adeta. Başkalarını üzmemek için zaman zaman kendinizi zor durumlara soktuğunuz bile oluyor ama her defasında buna değdiğini düşünüyorsunuz. Çünkü daha önce de dediğimiz gibi sizin için kazanmak demek, insanların kalbini kazanmak demek.

Her defasında buna değdiğini düşünmüyorum, harcadığın hiçbir saniyeyi hak etmeyen insanlar var çünkü! Umutsuz vaka birileri. İstediğin kadar alttan al, kırılmasın diye uğraş, boşuna! Hem "seni adam yerine koymayan insanlar için neden uğraşıyorsun" dese ya biri bana?! Öğrensem ya o arkadaş müsvettelerini adam yerine koymamayı!

Neyse, siz teste takılın :) "Her defasında buna değdiğini düşünme" kısmı dışında fena değil sonuç ;)

rüyalar gerçek olsaaaaa

Sıkıntılı ve stresli zamanlarda tuhaf rüyalar konusunda sınır tanımıyorum!


Birileri kovalar, ben kaçarım, tuhaf yaratıklar dolaşır etrafımda, normalde bakmaya dayanamadığım böceklerle haşır neşir olurum, dünyaya uzaylılar saldırır, bir tek ben kurtarabilirim vs. vs.

İçinde bulunduğumuz dönem de çok yoğun olmasa bile stresli sayılabilecek bir dönem. Uyumaya çok fazla zaman bulamıyorum. Bulduğum zamansa 1 saatlik uykunun içinde 15 tane farklı ve herbiri bir diğerinden daha korkunç rüya görebiliyorum.

Bir de genelde rüya olduğunun farkında da oluyorum. Hani bilirsiniz açık rüya (lucid dreaming) denen şeyi. Henüz çok fazla kontrol edemesem de yakında yapacağıma inanıyorum :)

Dün gece "uff artık rüyaları da abarttım yani, şuraya bak film gibi oldu" dedim rüyamda kendime.

Zaman zaman da "stres yapmama gerek yok, nasılsa rüya bu, birazdan kalkıp okula gideceğim" diyorum.
(güzel rüyalarda fark edemiyorum bak, sadece kötü olanlarda farkında oluyorum.)

Çok komik :)))

not: Resim Henry Meynell Rheam'a ait. Meraklısına ;)

İyiki doğduuun sLnnnnnnnnnnn :)

5 Ocak 2009 Pazartesi


Heeyyy bugün sLn'imizin doğum günüüü. Dün gece 00.00 da yazacaktım bunu ama uyuya kalmışım :). Şimdi eve geldim ve baktım kimse haberini vermemiş hemen yazayım dedim. Biraz geç oldu aslında buraya yazmak için ama gün daha bitmedi :)Canım benim nice senelere iyiki doğdun bu blog sensiz ne yapardı bilemiyorum valla :D