Erkenken

28 Nisan 2010 Çarşamba



"Kuşlar geri döndüğünde sen de takılıp gelir misin?" demek için çok geç oldu. Birkaç dakika geciksem belki kapıyı tıklar, özür diler, geçer yerime otururdum ama vakit saate bakma vakti değil. Takvimlerle gecikmişiz biz pekçok şeye... Pekçok şeye gölge bile olamamışız, hemen ardından gitmek hiç bize düşmemiş, mesafelerle anlaşmışız. Bu kadar mıydık biz? Bu kadarcık mıydık?

Kuşlar geri döndüğünde sen de takılıp gelir misin? derdim geç olmasa. Geç olmasa, kuşlara takılır arardım seni, kimbilir? Cesur olurdum senin yerine...

Hep başka olumsuzluklar düşünülmüştü de nedense "ayrı" olmanın olumsuzluğu yenememişti onları. Demek bu kadar dayanılırdı ayrı olmak. Ve benim dayanıksızlığım hep göz ardı edilendi.

Kuşlar geri döndüğünde sen de takılıp gelecek olsaydın eğer, haklısın, belki de taşıyamazdım ben bu mutluluğu. Sırf bunun için gelmemiş olduğunu düşünebilseydim keşke... Keşke o kadar umudum olsaydı da yine "leyla" olsaydım ben. Şimdi ne kuşların dönüşünden haberdarım ne de senden. Ve biliyor musun aklıma dahi gelmiyorsun bazen haftalarca...

E neden burada durup bu yazıyı yazıyorsun madem? diyeceksin. Hayır, demeyeceksin. Yine senin yerine soru soruyorum, yine...

Bu mutlu köşeye "keşkelerimi" ve geçmişe gömülü "özlemlerimi" yazıyorum; ki varsa o kuşlarıı gören birileri erkenken söylesinler o cümleyi:
"Kuşlar geri döndüğünde sen de takılıp gelir misin?"*



*Günaydın İstanbul Kardeş'ten bir dize.