Gidemezsin ya hani.. Gitmeyi istemezsin ya bazen..

26 Haziran 2009 Cuma

Bir yerlerden ayrılmak zordur hep.


"Şuradan kurtulsam daha başka bir şey istemem" dediğiniz yerden ayrılma günü geldiğinde hissettiğiniz hüzün halinin büyüklüğüne kendiniz dahi inanamazsınız.

Bir bakarsınız ki doğru dürüst selam vermediğiniz insanlarla onlarca fotoğrafınız olmuş yanyana. 5 sene boyunca sadece 2-3 kelime konuştuğunuz insan elinde fotoğraf makinesiyle koşa koşa geliverir yanınıza "fotoğraf çektirelim birlikte" diye.

Nefret ettiğinizi sandığınız yerlere son bir kez daha gitmek istersiniz. Evet ayrılış ölüm değildir ama bir daha oraya geldiğinizde başka bir sıfatla gelme fikri sizi iter. Sanki şimdi yaptınız yaptınız, yapmadınız bir daha da yapamazsınız gibi gelir bazı şeyleri..

3 senedir içine girilmemiş kantini özlediğinizi fark edersiniz. Aslında özlenen altıgen şeklinde olmayan ama kendini altıgen şeklinde sanan mekan değildir ki! Orada geçirdiğiniz günleri özlersiniz.

Sabahın köründe, dersin başlamasına daha çok varken gidip bomboş kantinin bir masasına kurulmayı özlersiniz. Sizden sonra gelecek kişinin kim olduğunu bilmenin size hissettirdiği tuhaf mide bulantısını özlersiniz. 10 dakikalık ders arasında 4 kat merdiven inip 2 dakika kantine bakmayı, ardından tekrar 4 kat merdiven çıkıp derse yetişmeyi özlersiniz..

Bütün gün kral tv izlenen kantine her girdiğinizde sağa sola bakarsınız yıllardır görmemiş gibi. Sanki her yerini, her ayrıntısını aklınızda tutmanız gerekmekteymiş gibi kazırsınız gördüklerinizi beyninize..

Ders çıkışlarında "nerede ne yesek" kararsızlığıyla kapıda dakikalarca dikildiğiniz günleri özleyeceğinizi fark edersiniz mesela..

Yolda giderken sağa sola bakarsınız, oralardan bir daha öğrenci olarak geçme ihtimalini düşünürsünüz, nefret ettiğinizi sandığınız sabah yolculuklarını ne çok sevdiğinizi anlarsınız..

Okulu geçip bir sonraki durakta inmek bile zaten bozuk olan psikolojik durumunuzu daha da bozabilir. Yabancı hissedersiniz bir an kendinizi. Size bakarak "biz de bunlar gibi mezun olabilsek" diye içinden geçiren gençlere bakar içinizden "keşke bunlar gibi burada kalıp öğrenci olmaya devam edebilsek" dersiniz.

Tuhaftır. İnsan bir şeyi kaybedince ona dair en çok şikayet ettiklerini özlermiş en çok demişlerdi. Kimdi hatırlamıyorum ama sık sık düşünüp gülümsüyorum.

Sabahın köründe, sadece 2 kişi olduğumuz o kantindeki sessizliğimiz beni deli ederdi, şimdi düşündükçe gülümsüyorum. Benim yolu yarılamış olduğum saatlerde insanların yeni uyanmış olduğunu bilmek beni rahatsız ederdi, şimdi köprüden denizi izleyerek geçtiğim ve durmadan düşündüğüm o sabahları özlüyorum. Daha şimdiden..

Dile kolay, 17 senedir öğrenciyim. Öğrenciliğin bitecek olması fikrinin tuhaf gelmesi ondan..

Özleyeceğime ihtimal dahi vermediğim şeylerden ayrılma fikrinin beni bu kadar üzmesi tuhaf mı bilmiyorum. Ayrılıklar beni hep üzer zaten! Bırakıp gidemem alıştığım şeyleri, alıştığım şeyler beni bırakıp gitsin istemem.. Geçmez çünkü, bilirim. Hep bir boşluk kalır eksilenlerin ardından.. Yeni şeyler o boşlukları doldurmaz. Her şeyin yeri ayrıdır!

Şu günlerde yine kocaman bir boşluk hissediyorum hayatımın orta yerinde. "Biz asla ayrılmayacağız"lar gerçektir bazen, sahiden ayrılmaz insanlar. Ama uzaklaşılır, ister istemez uzaklaşılır..

"Yarın görüştüğümüzde anlatayım" deyişinin ardından yarın aslında görüşmeyeceğini fark ettiğin an bakakalırsınız o yeni boşluğunla birbirinize. "Ona anlatmalıyım bunu" dediğinde artık anlatamayacağını fark etmek kadar kötü değildir muhakkak ama zordur yine de..

Her giden bir boşluk bırakır. Her eksilen yeni bir boşluk yaratır hayatında. Her bıraktığın da bir boşluktur.. Yeni boşluğumla kavuşmamıza az kaldı!
Heeey merhaba, orada kimse var mı?

Ben çocuk iken...

16 Haziran 2009 Salı

İlkokul yıllarımda olmalı, evet evet! Serpil adlı bir arkadaşımla ortak bir defterimiz vardı, neden ortak yapmıştık bilmiyorum. Sanırım iki defter almaya paramız yetmemişti:) Dış kapağında şirinler olan sarı bir defterdi, çok iyi hatırlıyorum. İçine sevdiğimiz şarkıları yazıp, en sevdiğimiz oyuncuların çıkartmalarını yapıştırıyor, eğlenceli şiirlere yer vermeyi de unutmuyorduk.

Mesela o zamanlar meşhur olan "seni anan benim için doğurmuş" gibi absürt bir şarkıyı defterimizle özenle yazdığımız gün gibi aklımda, sonra "Kader"in benim çok sevdiğim bir şarkısı vardı o zamanlar, şimdi aklıma gelmiyor adı onu da eklemiştik. Hatice'nin "çıt çıt" ı da vardı galiba:)

Sonraaa o zamanların meşhur oyuncuları nam-ı değer "Memoli" ve "Deli yürek" defterin her yanını kaplamıştı. Yok efendim çeşitli resimlerini yapıştırmalar, yok "durmuyor deli yüreğim" gibi "haydarinnarinnarinna..."sına varıncaya kadar dizi müziklerini yazmalar, kalp çizip Zeyno&Memoli yi oklara eklemeler..:) Hayır, madem seviyorsun, kendi adını yazsana ne o öyle !

Bir de şiir dedim ya "oburluk" diye bir şiir vardı, ben onu ezbere bilir, böyle yaşar gibi çıkar tahtaya okurdum. Onu da yazmıştık:) Nette aradım şimdi ama yok buralarda. İki kıtasını aklıma geldiğince yazacak olursam, şöyleydi:

Bir gün mutfağa girdim
Annem de yoktu evde
Mis gibi koktu bana
O meşhur içli köfte

Çeşitli yemek vardı
Yan yatıyordu yerde
Kınamayın dostlarım
Oburluk vardı serde
. . .

Neyse, çok güzel defterdi ya neyse:P
Ama bulmak istiyorum, cidden!

Tüm bunlar nereden aklına geldi derseniz, bakın bugün çekmeceleri karıştırırken ne buldum:




(Fotograf makinesinin pilleri sizlere ömür olunca web cam ile çekmek zorunda kaldım, bir de silah ve yüzüklere dikkati çekmek amaçlı böyle yarım oldu, idare edelim:P)

Daha çoktu bir de, parayı bunlara dökmüşüz:))

Yalnızım dostlarım..

8 Haziran 2009 Pazartesi

Şu aşağıdaki reklamı gördüm az önce ve ciddi ciddi üzüldüm. Buyrun siz de bakın önce:


Aşk şarkılarında, filmlerinde vs sık sık kullanılır di mi sarılıp uyuma geyiği? Evet kabul etmek gerekir ki romantik bir düşüncedir. Fazlasıyla romantik bir düşünce olabilir hatta. Bir sonraki cümle ağlama efekti eşliğinde yazılacak, o yüzden susuyorum :)

Ama bu olay nedir Allah aşkına:) Geyik midir yoksa ciddi ciddi birileri böyle bir şey üretmekte midir bilmiyorum. Ben sadece bu fikir üzerine düşünüyorum şu anda.

"Ayy şekerimm şu yastıklardan aldım, gece sarılıp uyuyoruz, hem erkek derdi çekmiyorum, hem yalnızlık hissetmiyorum."

İsim filan da konur buna. Mesela bizim ki Berkecan olsun. Arkadaşlarımızla filan tanıştıralım..

"Bak şekerim bu Berkecan, amaaan bıktım gerçek erkeklerden artık bununla takılıyorum."

Esas nokta birine sarılıp uyumak mıdır yoksa sevdiğin adama sarılıp uyumak mı?

İki-üç gün bu yastığa sarıldıktan sonra insanın siniri bozulmaz mı? Bildiğin yastık be, içinde pamuk, silikon vs gibi bir şeyler var. Konuşmaz, sarıldığında o da sana sarılmaz. Yastık yahu yastık. 

Ben böyle bir şey almaya kalksam oturup durumuma ağlarım herhalde.

"O kadar yalnızım ki gece sarılıp uyumak için yarım bir adam şeklinde yastık alıyorum"

Fotoğrafa bakıp ciddi ciddi hüzünlendim az önce. Yalnız olmak sahiden fena bir şeymiş :p

Ne demiştin?

1 Haziran 2009 Pazartesi


"Erkekler ne söyler kadınlar ne anlar" isminde bir film gösterimdeydi geçtiğimiz haftalarda.Bir kitaptan uyarlanmış ama kitabı okumadım, herhangi bir fikrim yok..


 Komik filmlerle aram iyi değildir, duygusal-komedi türünde son yıllarda yapılmış filmlerin çok azını izlemişimdir.. "Ben ağır filmlerin insanıyım" demiyorum ama sadece bir "You've got an e-mail", bir "Pretty Woman" ve hatta bir "Notting Hill" tadı almak istiyorum, alamayınca üzülüyorum ve izlemiyorum..

Bu filmin ismini görünce dünyanın en kötü filmi bile olsa izleyebileceğimi hissettim. Film bittikten sonra yine erkek milletinin söyledikleri bana bir anlam ifade etmeyecekti muhtemelen ama bir de başkalarının gözünden görmek istedim bu durumu galiba..

Klasik geyiktir kadınların anlaşılmaz olduğu. "Kadınlar ne istediklerini bilirler, belli de ederler asıl o erkekler yok mu erkekler" geyiği yapmayacağım, korkmayın. Tek söyleyeceğim erkeklerin de en az kadınlar kadar anlaşılmaz oldukları..

Ama bunu kötü anlamda söylemiyorum. Ben herhangi bir insanın başka bir insanı anlayabilmesine zaten çok fazla ihtimal verebilen biri değilim. Geçmişimiz farklı, olayları algılayışımız farklı, değer yargılarımız farklı, sen ve ben tamamen farklı iki bireyken birbirimizi nasıl anlayabiliriz? Küçük noktalarda buluşabiliriz ya da sahip olduklarımız benzer bir duruma aynı tepkiyi vermemize sebep olabilir ve öyle bir durumda karşıdakinin bir hareketi neden yaptığına dair doğruya yakın bir tahminde bulunabiliriz. O kadar..

Filmde bir ilişkiye başlamadan öncesi anlatılmış, ben asıl sonrasını merak ediyordum ama olsun..

Kesinlikle her insanın öyle ya da böyle yaşadığına inandığım durumlarla başlıyor film.

"Amaaaaan sana adam mı yok bee, otursun o üzülsün seni kaybettiğine"ler, "seni zaten hak etmiyordu"lar, "bu erkekler hep böyle"ler, "ben de yaşadım, böyle böyle oldu, sen de şu kadar zamanda atlatırsın"lar...

Biz insanlar herkesin farklı olduğu gerçeğini zaman zaman unutuyoruz galiba :) "Ben şu kadar zamanda atlattım, sen de o kadar zamanda atlatırsın", "ben ilaç kullandım sen de kullanmalısın", "sen yaşadığın acıyı hafifletmek için bunu bunu yapmıştın, ben de yapmalıyım" vb cümlelerin bolca kurulma sebebi tam olarak herkesin aynı olduğuna inanmamız bence.

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan, farklı dilleri konuşan kadınların "niye aramadı" şikayetleri ve çevredeki arkadaşların çeşitli teselli cümleleriyle giriş yapıyoruz konuya. "Aaa bir dakika ben de böyle demiştim", "Aaa bana da böyle demişlerdi" cümleleri geçiyor aklımızdan o sıra..
("Çadırının numarasını unutmuştur" ve "aslan yemiştir" denmedi tabi..)

Normalde oyunculukları hakkında olumlu şeyler düşündüğüm oyuncuların bir araya sanki zorla getirilmiş oldukları hissiyatı, nefret edermiş gibi oynamaları zaman zaman sıkıntı yaratsa da azimle devam ettim izlemeye.

İlk 1 saatin sonunda bütün erkeklerden nefret etme noktasına gelmiş olabilirim :) Ama 2. saatin sonunda sevgiyle gülümseyen o insan yine bendim :)

Sürprizlerle dolu bir film değil ama yine de fazla detay vermek istemiyorum izleme ihtimali olanlar için. Sadece "istisna olmak"la ilgili muhabbetten etkilendiğimi söylemek istiyorum, izlerseniz dikkatinizi çeksin lütfen :)

Erkeklerin her yaptığı hareketi olumlu olarak algılama eğilimindeki kızlar tanıdık geldi, telefon başında oturmuş bekleyen kızlar, aramıyor olması için kendi kendilerine bahaneler üreten kızlar, hiçbir zaman kötüye yormak istemeyen kızlar... Hepsi tanıdık geldi :) 

Haa bir de her şeyi bırakın Gigi'nin sevimli hikayesi için bile izlenir film :)

Çok ilham verici bir şey değil ama "olur bee, niye olmasın" derken yakaladım ben kendimi filmin sonunda, siz ne hissedersiniz bilmem..

Dediğim gibi filme bayılmadım, ama oturmuş filmden sonra düşündüklerimi yazıyorsam vardır bir hikmeti..

(sLn duygusal-komedi anlatıyor, bugünleri de mi görecektik...)