En yakınımdaki kitap-im mim

30 Kasım 2008 Pazar

sLn'cim gene mimlemiş beni :) Bu seferki mim konusunu sevdim diğerlerinden daha farklı. Kim başlattıysa yaratıcı bir arkadaşmış.

Konumuz sln'in de belirttiği gibi "En yakınımdaki kitap"

Şimdi kitabın ismini hemen vermeyeceğim bakalım sLn ve eda cümleden hangi kitap olduğunu çıkarabilecekler mi :P

Şimdi bu kitap denildiği üzere en yakınımdaki kitaplar arasından rastgele seçilmiş olanı. Gözümü kapadım özellikle seçmedim emin olabilirsiniz.

56. sayfayı açtım ve cümlem şu;

"Diğerleri hiç acele etmeden becerikli jestlerle, bir akşam önce mallarının üzerini örttükleri yeşil örtüleri çıkartmaktaydılar."

Şimdi bu cümleden kitabın içerisinde bir tekstil havasının estiğini tahmin edebiliyoruz. Ya da burada geçen "mal" kelimesi argoda kullanılan mallardır belki anlarsınız ya :P. Üzerlerindeki yeşil örtüler de ceset torbaları olabilir. Ya da bu mal uyuşturucudur üzerindeki örtü de örtüdür bilemiyoruz.

Bu kadar saçmaladıktan sonra ilk söylediğim tekstil örneğinin doğru olduğunu onaylayalım. Kitabımız;
Emile Zola-Paris yıldızı
Orjinal adıyla;
Au Bonheur des Dames

Arkadaşlarım hangi kitap olduğunu eminim buldular:p. Romanımız, giyim sanayinin gelişmeye başladığı ve büyük mağazaların temellerinin atılmaya başlandığı dönemin Paris'inde yaşanan bir aşkı anlatıyor.

Öyle böyle işte. sLn'cim topu evirdim çevirdim ama atıcak birini bulamadım. Gören isteyen yazsın...:)

En yakınımdaki...

29 Kasım 2008 Cumartesi


Bir tane de buraya olsun.

En yakınımdaki ilk kitap kendi blogumda, ikinci kitaptan seçilen cümle de burada :)

En yakınımdaki ikinci kitap "Elif Şafak-Bit Palas"

Kurallar şöyle:
*Kendinize en yakın kitabı alın.
*Sayfa 56'yı açın, beşinci cümleyi bulun.
*Cümleyi bu kurallar ile birlikte yayınlayın.
*En sevdiğiniz, en moda veya en entelektüel kitabı seçmeyin; en yakınınızdakini alın.

En yakınımdaki kitap burada. Bu da en yakınımdaki diğer kitaptan:

Sayfa yarım bir cümleyle başlıyor, onu atlayıp 5 cümle sayıyorum.
"Geldiler, ama ne şehir onları, ne de onlar şehri ilk görüşte tanıyabildiler" 

Aradan kısa bir zaman da geçse, döndüğümüz yere değişmiş olarak döneriz di mi? İnsanoğlu değişir zaten durmadan, değişmelidir de! "Fikirleri değişmeyenler yalnızca deliler ve ölülerdir" demiş Lowell zamanın birinde.. İnsanların değişmemesini beklemek saçmadır, daha da saçma olan kendin için "değişemem ben" demektir. Değişirsin, öyle güzel değişirsin ki sen bile şaşırırsın! 

Bugün düşündüklerimi yarın da düşüneceğimi garanti edemem, şartlar değişir, ben değişirim, dünya değişir, insanlar değişir.. Değiştiremediğim şeyler var mıdır kendimde? Vardır elbet olmaz mı...

Değişim güzeldir. Cümleye geri dönersek, geri döndüğümüz yerde bir süre yadırganabiliriz ya da biz yadırgayabiliriz ortamı. Olsun, önemli olan dönebilmek! Yeniden alışır insan sevdiği yere, sevdiği yerler de o insana. diyorum ya önemli olan dönmek için adım atabilmek. Sonrası güzel olacak!

Yazıyı okurken fonda Kesmeşeker'den "Değiştim ben sevgilim" çalsın mümkünse :)

Yazma sırası da RedPharos'a geçsin :))

5 dakikada değişir bütün işler v.2

İşler 27 Kasım'da iyi gitmeye başlar, durum en fazla 28 Kasım akşamına kadar sürer...


Merak ediyordum ne zaman uyandırılacağımı, 1 gün sürecekmiş.

Neye kızacağımı şaşırıyorum bazen.

Ama sanırım en çok insanlara kızıyorum. Her şeyi işlerine geldiği gibi yorumlayan insanlara... Kendi yaptıklarını bir başkası yaptığında demediğini bırakmayan insanlara.

Sırf işlerine böyle geldiği için ortada olan şeyleri görmezden gelen insanlara. Görmezden geldikleri yetmiyormuş gibi bütün suçu olayın en masum insanlarına yükleyen insanlara.

Kendi hareketlerine dışarıdan bakmaya hiç çalışmayan, insanları kendinden tamamen soğutan, sonra da ben bir şey yapmadım diye kenara çekilip alınan tavır için "sizin terbiyesizliğiniz" diyen insanlardan.

Sorumsuz insanlardan. Sadece kendini düşünen ama durmadan kendini dünyanın en düşünceli insanı olarak göstermeye çalışan insanlardan.

Laf arasında durmadan kendini öven insanlardan.

Yazdıklarımı okuyup okuyup üstüne alınan gereksiz insanlardan.
(üstüne alınması gereken insan var gerekmeyen insan var)

Uffff nefret ediyorum!

Bir yandan da kime nasıl davranmam gerektiğini öğrenmeye devam ediyorum.

Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp di mi?!

(çok genel bir konudan bahsettiğimde konuyu üstüne alınan tipler oluyor, ister istemez kendilerini ele veriyorlar :) o durumu seviyorum işte bak!)

Şu an dinlediğim şarkıda "kime neee hayatımdaaaaan" diye bağırıyor solist kişi...

Beş dakikada değişir bütün işler!

27 Kasım 2008 Perşembe

Yoluna girmesini hiç ummadığınız şeyler bir anda yoluna girer bazen.

Hayatın en güzel tarafı da sürprizlerle dolu olmasıdır ya zaten!

Ödevlerin çakışması sebebiyle hafta boyunca dua edilir hoca gelmesin de sunum bayramdan sonraya kalsın diye. Liste yazılırken yapılan yanlışlıktan dolayı aynı konu iki ayrı gruba verilmiştir. Hoca kendi listesini yaparken kafasına göre düzenlemiştir ama duyurma gereği duymamıştır tabi... Sunuma birkaç gün kala durum öğrenilir, hocanın yanına gidilir. Bir de bakılır ki hoca 7'ye diğer grubu yazmış, biziyse 8'e yazmıştır, yani bayramdan bir hafta sonraya :)

Sunumların çakışmasından bu şekilde kurtulduk. 

Diğer hocamızdan gidip kitap listesini aldık, bulabildiğimiz tek kitabın alınmamış olduğunu gördük. Yıllık plan yaparken kullanacağımız kitabı da böylece almış olduk :)

Dün canımızı sıkan okul mevzuları bugün çözülmüş oldu yani. 

Kitap alma bahanesiyle attık kendimizi İstiklal'e... Çiseleyen yağmurun altında yürüyerek de güne son noktayı koymuş olduk.

"Bu saadet beni korkutuyor Ekrem" demek istiyorum şu an :) Genelde durmadan bir şeylerden şikayet ediyoruz yaa, arka arkaya 2 şeyin birden istediğim gibi gittiği hiç olmamıştı, sürekli sürpriz bekliyorum şu an :s 

Arada bir de olsa bir şeylerin iyi gitmesi güzel be...

"Sunum bayramdan sonraya kalsın başka şey istemiyorum" diye ortalarda günlerce dolaştıktan sonra sunum ertelenince "tüh yaa keşke başka bir şey isteseydim" dedim mi?
Evet dedim.
Nankörlük mü?
Evet, nankörlük :)
Olsun bee, geriye kalanlar da güzel olur bir gün! (cümleye "bir gün" yerine "bugün" yazmışım :) kontrol için okurken fark ettim..)

Gelelim Batman'a...
Gelsin, gelsin.
İşler iyi gitse de kötü gitse de gelsin :)

İmza: bir şey iyi gidince her şeye dair umutlanan insan modeli.

yoluna girer mi hayat?

26 Kasım 2008 Çarşamba

Hayatta bir şey ters gitmeye başlarsa yandık, arkası muhakkak gelir. 

Bir tür zincir oluşuyor bir anda tersliklerden örülü.

Yılın başında paylaşılan sunum konularından 7.sini seçenin sadece siz olmadığınızı sunuma 6 gün kala öğrenirsiniz misal. Her konuyu bir grup yapar normalde, ortada normal olmayan bir durum vardır yani.
6 gün kalmıştır.. Yarın hocayı bulup daha fazla zaman geçmeden sorunu çözmeyi ummaktan başka bir şey gelmez elden.

Sorunlar bununla biter mi?
Bitmez elbet.
1 hafta içinde seçilen bir kitaba göre bir sınıfın yıllık planı hazırlanacaktır. Ama yeni sorun şudur:
Ortada henüz bir kitap bile yoktur!

Ailesel problemler vardır, kiminin kalbi kırıktır, vardır işte herkesin bir derdi...

7 gün içinde bir yıllık plan bir de sunum hazırlayacağımı sanıyorum, ama yarın kimden ne haber alacağım, ne nasıl olacak bilmiyorum.
Evet hayatın belirsizliğini çok seviyorum, her anın sürprizlerle dolu olduğunu bilmek, imkansız diye bir şeyin olmadığına yürekten inanmak çok güzel, ama...

Ama bazen insan ne yapacağını, ne yapması gerektiğini bilmek istiyor. Birilerinin işleri yoluna sokmaya çalışırken yardımcı olmasını istiyor. Ama insanlar böyle anlarda yardım etmekten ziyade zorluk çıkarmayı seviyor...

İşleri karmakarışık olmuş, kafaları allak bullak 5 insanız efendim.
Feci şekilde gerginiz bu ara!
Gerilmek için yeteri kadar sebebimiz yokmuş gibi bir de bunlarla uğraşıyoruz..

Bazen bir "Batman" istiyorum, gelsin, yoluna soksun bir şeyleri. Superman çağırılır genelde biliyorum ama benim kahramanım Superman değil Batman olmuştur yıllardır...

Çağırayım başım sıkıştığında, gelsin, işleri yoluna koysun, yoluna koyamıyorsa bile bir gün yoluna gireceğine beni inandırsın...

Radyasyon balonuna bir iğne de benden

25 Kasım 2008 Salı


Yaa kendimi devlet başkanının özel sekreteri gibi hissediyorum. Gerçi onlar öyle mi emin değilim pek ama ancak bu kadar abartabildim olayı. Kendime ait 3 hattım varken annem de kendi kontorlu hattını bana verdi,işime yararmış ve ne hikmetse hattı kapatmak da istemiyor. Şuan farklı operatorlerden dört tane ayrı hatta sahibim. Dört ayrı hat demek dört ayrı telefon demek.

Dört ayrı telefon demek, onları sokacak daha fazla delik gerekli demek. Biri sussa diğeri susmuyor. Ne bu kardeşim isyan ediyorum ya. En sonunda kapatıcam hepsini isteyen kapıma gelsin :P. Tamam teknoloji güzel bir şey. Her an iletişim kurabilmek falan. Ben de en yakınından takipçisiyim o ayrı ama bu boyut farklı bir boyut ki ben bile kaldıramıyorum artık. Bilgisayarımı o kadar sevip başından iki sn ayrılamama rağmen, o elektiriğin minimum kullanıldığı,insanların birbirini "gerçekten" özlediği başı boş hayatı özlüyorum kardeşim.

Lanet olsun elime geçen ilk cep telefonuna da. İstemiyorum kimseyle iletişmek. Sağım, solum,önüm,arkam,tepem heryanım radyasyonik bir balon duvarı. Ben de o balonun içindeyim, ileride çıkacak acısı. Şimdi boş konuşuyorsun diyeceksiniz. Haklısınız da bunlar beni öldürse de kaçmak zor. Ama iki hattımı kaldırdım bir kutuya. Akşam yatarken de yastık altı yapmıyorum artık. Ben odamdayım telefonlar salonda.
Ne zamana kadar? Bilmiyorum. Öf pöffff

öğretmenim, öğretmensin, öğretmen...öğretmez miyiz, öğretmez misiniz, bu saatten sonra öğretmezler !

24 Kasım 2008 Pazartesi

öğretmen olmak...sabahtan beri aralıklarla aklıma takıldı durdu yine .Hedefe bu kadar yaklaşmış olmaktan ileri geliyor sanırım, hedef dedim de '' bitiş çizgisi'' desem daha mı anlamlı olurdu sizce de? :) kararsızım hala ama gözümde büyüttüğüm kadar uzak değilmiş meğer bu meslek bana.

Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olunurmuş eskiden ki hala var o lafı dedirten öğretmenler eminim, popülasyonları gitgide azalsa da. bana bir harf ezberleten , bana bir harf seyrettiren sonraki hocalarıma da sevgiler...

Herşeye rağmen öğretmenliği hakeden , ciddi anlamda insan yetiştirmeye faydası dokunanların öğretmenler günü kutlu olsun.

Bloglu olan tüm öğretmenlere sevgiler...(okullu olmaktan mütevellit)

Nereye Gidiyoruz?!

Öğretmenler günü üzerine bir şeyler yazmalı mıyım yazmamalı mıyım diye düşünürken önce blogrollümde neler var bakayım, sonra yazarım dedim, iyi ki demişim.


İlkokul öğretmenimi neden sevmediğimi anlatacaktım, beni bugünkü sLn haline getiren lise öğretmenlerime teşekkür edecektim milyonlarca kez, beni bir öğretmen haline getirmeye çalışan ama kendileri olamayan üniversite hocalarıma sövecektim. Muhtemelen yazıyı 1 sene sonra elinde öğretmenlik diplomasıyla dolaşacak olan ama eğitimini aldığı alanda öğretmenlik yapmayı zerre kadar istemeyen bir insan olarak hissettiklerimle bitirecektim.

Blogrollde dolaşırken önce Sevgili Nily'nin şu yazısını okudum. Ardından da Sevgili Beenmaya'nın şu yazısını.

Belki hiçbir şey birkaç yıl önceki gibi değil, sonumuzun yaklaştığını gösteren belirtiler günden güne arttıkça hem basın hem insanlar daha bir ilgilenir oldu küresel olarak ısınmamızla. 2 yıl önce "sera gazı ne beee" "ısınalım işte ne güzel, bütün yıl güneş ohhh" (onu anlıyorlardı küresel ısınmadan, kızmamak gerek.) diyenlerin artık kyoto protokolünü imzalamayan ülkelere kızmasına sevinmeli mi üzülmeli mi bilmem. Keşke bu duruma gelmeseydik de insanlar bilmeselerdi, ne olurdu ki.. Ama madem sona bu kadar yaklaştık herkes elinden geleni yapmak zorunda artık... Serbest Yazarlar Platformu'nda Arzu yazmış bir kaç gün önce bu yazıyı .

Videoyu ekleyelim, 11 dakika civarı süren bir video ama emin olun zaman kaybı değil! Günde 11 dakikanızı nelere harcamıyorsunuz ki hem?!


Blogunuza da eklerseniz daha bir şahane olur. Hepimiz birbirimizi okuyoruz neredeyse ama birini okuyup başka birini okumayan birileri muhakkak vardır...

Ayrıca,
"3 ay tatil, haftasonları çalışmıyorsun, tatilde de maaşını alıyorsun, hem yarım gün çalışıyorsun, ohhh missss" mantığıyla bu işe girmemiş olan, çocuklarını daha faydalı bireyler haline getirmeye çalışan, kitaptakileri ezberletmenin ötesinde çocuklarına düşünebilmeyi öğreten vs. vs. bütün öğretmenlerin öğretmenler günü de kutlu olsun! 
Hadi benimki de olsun bakalım.
Dilara ve Eda'nın öğretmenler günü de kutlu olsun :))

İyi ki...

22 Kasım 2008 Cumartesi


Henüz yaş kompleksi yapacağımız günlere gelmemişken, (yaklaşmış olabiliriz ama hâlâ stres yapmadan söyleyebiliyoruz ya yaşlarımızı o yeter :p ) doğumgünlerinin tadını sonuna kadar çıkarmak gerek!

Bağıra bağıra şarkı söyleyen Eda'ya eşlik etmek istiyorum mesela ben şu an :)

İyi kiii doooooğğğğğğğğğğğğduuuuuuuuuuuuuuuuuuuuunnnn Dilaraaaaaaaaaaaaa :))))

Nice mutlu yıllara, hayatının geri kalanının her günü bir öncekinden daha güzel olsun!

kırmızı pharos:)


Şiiimdi kusura bakmayın ama bu alanın anahtarı bizlerin elinde olduğundan ki yorumlarınızla aslında sizlerinde elinde :) diyorum ki ben kimse sus demesin de şöyle hep bir ağızdan bağıralım: Mutlu yıllar sanaaaaaaa!!! diyerek...Hep böyle güzel gülmeye devam etsin diyerek.

Çektiğin fotoğraf kareleri hayatından eksik olmasın diyerek: )




İki gönül bir olunca otobüs hamam olur (ne alaka)

18 Kasım 2008 Salı

Uzun zamandır toplu taşıma araçlarında uzaktım. Şu boktan sınav döneminde okula gidip gelirken kullandığım minibüsleri saymassak. Ben şu en toplusundan bahsediyorum. Neyse.

Otobüsleri zaten pek kullanmam normalde rota dışı oluyor benim için. Ama annem ayrıca, ömründe ya iki ya üç kere kullanmıştır. Hadi lise döneminden sonra diyelim. Hani şu otobüslerdeki hanım muhabbetleri olur ya, iki arkadaşsa yolculuk eden bağıra bağıra muhabbet ederler. Millet genelde rahatsız olur,tip tip bakarlar filan. İşte bugün annemle o muhteşem arkadaşının otobüse bineceğini duyunca içimden bir ses annemlerin ya yeni bir "yol arkadaşı" edineceğini ya da itile kakıla otobüsten atılacağını söyledi. Ki çok da yanılmamış...

Akşam olduğunda annemden bir telefon geldi "Kızım şişliden şimdi otobüse bindik,telefon kapatılıyormuş (buraya dikkatinizi çekerim) merak etmeyin." Telefonu kapattığum anda otobüste geçen seneryo gözlerimin önüne geldi diyebilirim. Neyse.
Annem eve vardı ve aramızda geçen dialog;

Anne:-Ayyy Dilaraaa bugün ne oldu otobüste duyman lazım!
Ben:(duymasam da olur zaten biliyorum ya neyse.)
Anne:-Muhabbet sırasında muzun tansiyonu düşürdüğünden bahsediyordum ki fazla bağırmış olacağım(!)yanımdaki laptobunu kurcalayan bey sözmü kesti.
Ben: Hadi canım!
O Bey:- pardon pardon anlayamadım. Muz ve tansiyon mu dediniz? Ben doktorum ve bunu ilk sizden duyuyorum.
Anne:-Ben de geçenlerde gazetede okumuştum açıkçası.
O Bey: Allah Allah bilmemkaçyıllık ihtisasım boyunca hiç böyle bir şey duymadım.
Anne:-Hmmm doğrudur ozaman her görülene inanmamak lazım.

Neyse bu muhabbet aslında sıradan. Fakat genç doktor bey kendisinden,projelerinden,nerelerde okuduğundan, Amerika'daki yaşamından o kadar bahsetmiş ki bizimki "bön"leşmiş.
İkili muhabbet birden otobüs içi muhabbetine dönmüş.
Annem eve geldi ve kızım görmen lazımdı yaaa diyerek bu dohtoru ve olanları 2 saat boyunca anlattı. En sonunda internetten geniş çaplı bir araştırma yaptırarak son kararı verdi.

"Amaaan ben senin sevgili zaten seviyorum. Şaka yaptım kızım şaka!" Yahu annecim ne şakası bu? Allah allah...

kız, dul, bekar, evli fark etmez!


kız, dul, bekar, evli fark etmez, evlenmek ve aşk arkadaşı olmak istiyorum derken? 

evli olması nasıl fark etmiyor ben anlamadım :s
insanların yuvasını mı yıkacaksın be adam! 
çok ayıp çooooook

okula gittik, döneceğiz.

13 Kasım 2008 Perşembe

Vizeler dolayısıyla kapalıyız :)


Biz sınav dönemine girdiğimizde buraları boş bırakmayacak, başka okullarda okuyan ve sınavları bizimle çakışmayan yazarlar mı alsak ne yapsak :D

kasvet elmaları...

9 Kasım 2008 Pazar

Sanırım klavyenin tuşlarına her vuruşumda önümde oluşan paragrafların bana anlattığı şeyi aynen; kalemim de anlatıyor, çizdiğim resim , yaptığım örgü motifleri , içtiğim çay bardağının duruşu , yediğim yemeğin kokusu, aklıma gelen sayılar, yüzler ,filmler , kitaplar da...ve aynaya baktığımda yüzüm bile. Sıkıcı olmaya başlıyor herşey çok konuşuldukça biliyorum ama, kendimi aynı şeyi konuşmaktan alıkoymak şu aşamada pek olası bir durum değil.Bu birden geminin kaptanının dümeni zorla bırakmasını sağlayıp onu pilot olmaya zorlamak gibi bir durum olur sanırım. Adalar yok artık, kara parçaları bulutların arkasına saklanacak, bir yeri göreceksin bir göğü. Dayanabilecek misin fırtınada uçağı sağlam tutmaya yüklendiğin yolcularla.

Havadan mıdır, sudan mıdır, insanların kasvetli yanlarının her kelimlerine yansımasından mıdır, hayatı algılayış biçiminin gitgide olgunlaşmasından mıdır...Bu işte bir ağırlık vardır şu günlerde. Yazmadıkça geçer sandım yazınca geçer mi bilmem(?)

Yorduysam özür dilerim...

Biri artık papatya dolu bir sepetle gelebilir mi aramıza? Mevsimi bahane edin diye söylüyorum.

Yazacağınız yüzlerce kelimeyle anlatamayacağınız bir şeyi bazen bir resim öyle güzel anlatabilir ki...


Ye keyifle gülümse!

7 Kasım 2008 Cuma

Geldik yine sinir bozucu bir vize dönemine, bu seferki en sinir bozucu olanlarından biri...

Aklıma 2 sene önceki hocalarımızdan biri geldi, Türkçe olması gereken dersi Fransızca işleyen sevimli bir insan. 

Aklıma gelme sebebi şu an hangi dersten neye çalışmam gerektiğini bilmiyor oluşum aslına bakarsanız. Onun sınavlarında yazdırdığı her kelimeye çalışmanız gerektiğini bilirdiniz. Çünkü deftere yazılmış her kelime soru olarak muhakkak karşınıza çıkardı. 

15 civarı soru olurdu "aşağıdaki soruları cevaplayınız" şeklinde, herbirinin altında da 5-10-15 ya da daha fazla sayıda soru yazardı. 1oo puanlık bir sınav ve o maddeler halinde yazdığı sorular en iyi ihtimalle o,5o puan olurdu. Bir sınavda temel 15 sorudan birinin alt maddesinin yine 4'e ayrıldığını hatırlıyorum... En iyi ihtimalle 50 soru çıkardı o kağıtlardan yani. ama diyorum ya neye çalışmış olursanız olun muhakkak işinize yarardı ve muhakkak o kağıda yazılırdı.

Deftere yazdırılan herşeyin sınavda çıkması aslında sınavı kolaylaştırıyor tabi. "1o sayfanın beşine çalıştım, ama herşey benim çalışmadığım 5 sayfadan çıktı" diyemiyor kimse, 10 sayfa varsa 10 sayfadan da soru gelecek demek çünkü :D

Sabah sabah ders çalışmaya başlamaya çalışıyorum, sabah sabah yazdıktan sonra saate bir baktım da 12:28 olmuş, sabah değilmiş artık :-/
Pfffffff

Özledik be Şahali seni! (:p)
"Beni mi yoksa o dönemi mi özledin" diye sorma tamam mı :-/

Başlığın konuyla alakasını da bir ara anlatırım belki, kendisiyle girdiğimiz komik bir diyalogun temelidir "ye keyifle gülümse" cümlesi... 

Günümün mutluluk kaynakları

4 Kasım 2008 Salı

Hayatta insanı mutlu eden küçük şeyler vardır. Özellikle çok sıkıcı zamanları beklerler ortaya çıkmak için hani.


Bazen karşındaki zerre kadar farkında olmayabilir seni ne kadar mutlu ettiğinin. ama olsun.

Küçük şeyler mutlu eder işte bazı insanları, ama herkesi değil tabi!

Çok sinirli olduğunuz günlerde yolda size bakıp gülümseyen minik çocuklar ya da sevimli yaşlılar mutlu etmez mi sizi? Teşekkürünüze gülümseyerek cevap veren hiç tanımadığınız bir insan?

Hayat gerçekten çekilmez oluyor zaman zaman bir çoğumuz için, ama minik minik detaylar var yaşanır kılan.

Sinir bozucu geçen son birkaç günümden sonra beni gülümsetmeyi başarabilen minik johnnyciklerim mesela. Hediye almak elbet sevimlidir ama bir insan size bir şey hazırlamak için emek vermişse o çok daha değerlidir işte. Öyle anlarda benim neden bu konularda hiç yeteneğim yok diye üzülüyorum ben :) Yapabilsem neler yapacağım ama elimden gelmiyor işte :-/

Bakıyorum, baktıkça gülümsüyorum kendilerine :) Pek bi sevdim yau!

Şarkı,türkü,senaryo...

3 Kasım 2008 Pazartesi

Şu sevgili e.d'nin başlattığı şarkı muhabbetine ben de gireyim isteidim. Malum eski aktifliğim yok, her seferinde başlayacağım tekrar diyorum bir şekilde başaramıyorum. Neyse şarkılar üzerine bir iki birşey karalayarak yarım kalan adımı tamamlayayım.

Şimdi düşünüyorum da bende anısı olmayan herhangi bir şarkı yok. "Saçmalama, evrendeki bütün müzikleri dinlemedin ya!" diyebilirsiniz. Evet dinlemedim ama, duyduğum her müzikte kafamda bir seneryo oluşturup sanki öyle birşey olmuşçasına parçayı dinlerim. Parça biter ve ben " ne güzel olurdu" diyerek eğer kafamdaki seneryo beni mutlu etmişse parçayı tekrar açar ve olayı pekiştiririm.

Şöyle ki; 1.5 saat mesafelik bir yolda aynı parçayı "tekrar" moduna getirerek bıkmadan,sıkılmadan,dünyadan koparak dinlemişliğim hatta ineceğim yeri kaçırmışlığım bile vardır Neden? çünkü kafamdaki seneryo şişli'de değil Alabama'da bitiyor olabilir.

İnsanların o kafalarındaki "bunalım"ı kendilerinin yarattığına inanırım. Eğer ben de bir insansam durum bende bu şekilde gerçekleşiyor çünkü. Tamam etraftaki problemler,dertler,iki yüzlü insanlar,iletişim kopuklukları,parasızlık,dersler vs vs insanı ister istemez bunalıma sürükleyebilir fakat onlar bizi sürüklüyor diye girmek zorunda değiliz. Birdaha ki sefere der,kapıyı çarpar çıkarız kanımca:P. "Söylemesi kolay" diyenleri duyabiliyorum ama durum benim için gerçekten böyle.
Şimdi "insanların içine çıkmak istemeyeceğim,bunalımsal,sinirzop haller" moduna girdim diyelim. Ben, şahsen o halleri bazen sevdiğim için "gebersem de kurtulsam" moduna girerek beni en derinden iğneleyen bir müzik açarak kafamda kendi cenazemin seneryosunu kurarım. Sonra çok pişman olurum gerçi ama anlık o duyguyu hissetmek var ya beni kendime getirir.
Önce kendimi,kaybımın bütün dünyayı üzeceği bir şahsiyet olarak görürüm :P. Daha sonra cenazemdeki o muazzam kalabalığı gözlerimin önüne getirip hep bir ağızdan bağıra bağıra "o" parçayı söylediklerini hayal ederim (parçayı sormayın söylemem mümkin değil:P). İnsanların ne kadar üzüldüjklerini gördükten sonra "hayır ben yaşamalıyım" diyerek dünyaya dönerim. İşte egomu böyle tatmin ediyorum arkadaşlar :D.

Geçenlerde gene dolmuştayım kafamda "hold me in your arms" eşliğinde romantizmin doruklarına ulaşmışken-hem de gökyüzünde- (aklınıza kötü şeyler gelmesin gayet masumane:P) minibüsteki çocukcağızın içindekileri ortaya dökeceği geldi. Bende ne romantizm kalır ne başka birşey tabii ki hemen acil durumlar için mp3 playerın bir köşesinde tuttuğum heavymetal kütüğüne ait bir parçayı sonuna kadar açtım (normalde dinlemem fakat kusan birini görme,duyma fobim olduğu için sesi en iyi bastıran seçenek). Sankın sevgili o müzik türünü sevenler bana kızmasın. Bu bir hakaret değildir sadece ses düzeyi farkından dolayı öyle bir seçim yaptım (: .

Ya işte böyle. Hemen hemen dinlediğim her şarkı için romantik,duygusal,sinirli,mutlu,hüzünlü anlara uygun hazır seneryolarım bulunmaktadır. İhtiyacı olanlar iletişime geçebilirler :P.

Teşekkürler e.d ,teşekkürler s.L.n. konunun biraz dışına çıkmış olabilirm affedin:P...

aşk arıyor, aşk

2 Kasım 2008 Pazar

Üniversite birinci sınıftayız o zamanlar, fakülteye ilk geçtiğimiz yıl yani. Hazırlıktayken fakülteye geçmek çok fantastik bir şey gibi gelirdi. Fakültede 3. senemizi bitirdik hâlâ bir ilginçliğini görmedik, neyse...

Okuma dersine gelen manyak bir hocamız var, hani şu yaşının insanı olmayanlardan biri. Geçen yıl emekli oldu, yaşını aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz sanırım buradan. 50'li yaşlarda olduğunu sanıyorum. 5o'li yaşlardaki bu insan elini eteğini çekmemiş hiçbir şeyden ama. Aşk arıyor durmadan kendine mesela :) Dümdüz oje görüntüsünden hoşlanmazmış, ilginç şekiller yapıyor parmaklarına, saçlarına rengarenk tokalar takıyor, hatta yanılmıyorsam bir gün kalpli tokalar takmıştı... Bütün hocalarımız eğitimle ilgili kitaplar yazarken o şiir kitapları yazmış. Birinin ismi pek manidar: "Ben Dünyalı Değilim".

Okuma dersinde bize getirdiği bütün okuma parçaları aşkla ilgili... Okuduklarımız yüzünden bunalıma sürükleniyoruz tabi. Eh hocamızdaki yaşama sevincinin ve umudun yarısı bile bizde yok ki!..

Bir sevgilisi olduğu iddia ediliyor, 3o'lu yaşlardaymış, okuldan sonra gelip motosikletiyle alırmış bizimkini. Hiçbirimiz görmedik aslında, ama öğrenci milletiyiz işte, böyle bir şey duymuşuz peşini bırakır mıyız hiç..

Günlerden bir gün derste sıkıntıdan patlama aşamasına geldiğimiz anlardan birinde resmetmiş e.d hocamızı ve genç motosikletliyi :)

Buyrun:


Emekli oldu gitti işte, dün Kadıköy'de gördüm koştura koştura dolaşıyordu yine. Önce bir tarafa giderken gördüm, sonra bir baktım karşıma çıktı yine. Ondaki enerjinin yarısı bile bende yok. (yaş farkımıza rağmen hem de)
Maşallah diyelim.

ne yapıyor bu şarkılar bana böyle?!

1 Kasım 2008 Cumartesi

e.d http://kirmiziagactamavielma.blogspot.com/2008/10/beni-zer-mi-bu-ark.html linkindeki yazıyı yazma planından bizi haberdar edince, sen yaz sonra ben de yazarım şarkılar üzerine demiştim. Sonra yasaklandık, o oldu, bu oldu derken yazamadım. Kısmet bugüneymiş..


Duyduğumda mekanı terk ettiğim şarkılar vardır, onlar "anısı olan" şarkılardır, "ah benim yaşadıklarımı anlatıyor, duymamalıyım bunu" diyip mekanı terk etmişliğim yoktur, saçma da bulurum. Zira benim durumumu anlatıyor dediğin şarkı çok büyük ihtimalle "ayrılık" üzerinedir, zaten şu ana dek yapılmış bütün şarkıları inceleme imkanımız olsa ayrılık şarkılarının diğerlerinden epey fazla olacağını düşünüyorum. Hal böyleyken "bu şarkı beni anlatıyor, çekilin lan önümden" diyerek ortalığı yıkmak tuhaftır. ama anısı olan şeylerden kaçmayı severim, hem manyak gibi ağlayacağıma bırakın kaçayım canım.
Bir şekilde hatırası olan o çok özel şarkıları tabi ki anlatmayacağım.
Rahat bir insan mıyım o kadar?
Değilim.

Hayatınızla uzaktan yakından ilgisi olmayan şeyleri anlatsa da sözleriyle müziğiyle öyle etkileyici şarkılar vardır ki dinlerken bir anda şarkıda anlatılan ruh haline girip kendinizi orda anlatıldığı gibi hissedebilirsiniz. Sanırım bunlara vermek istediği duyguyu tamamen verebilen başarılı şarkılar diyebiliriz.

Benim için bu kategoride olan şarkılar neler, işte ben onlardan bahsedeceğim. Tabi bu uzun girişi okumaya tahammül edip buraya kadar geldiniz mi emin değilim.

3 doors down-Here without you
Şarkıyı ilk dinlediğimde burda sensizim ama sen hep benim aklımdasın, hep seni hâyâl ediyorum, rüyalarımda sen varsın manasında şeyler söyleyebileceğim herhangi bir insan evladı yoktu hayatımda, ama dinlerken oturduğum yerde küçülürdüm şarkı yüzünden.
"But all the miles had separate, they disappear now when I'm dreaming of your face" dediği bölümde o zamanlar da ağlama krizine giresim gelirdi, hâlâ da gelir.

Alanis Morisette-You oughta know
Alanis Morisette'e bu şarkıyı yazdıran adamdan nefret ediyorum her dinleyişimde, elime verseler işkence yaparak öldürürüm, yavaş yavaş, o kadar yani. Anlatmak istediği duyguyu öyle güzel veriyor ki... 
And every time you speak her name
Does she know how you told me you'd hold me
Until you died, till you died
But you're still alive


kısmında mesela sanki bahsi geçen durumu yaşayan benmişim gibi hissediyorum. "Allahın cezası hepsi böyle bunların" diyerek dizilere tv başında müdahale eden yaşlı teyzeler gibi oluyorum.

"And every time I scratch my nails down someone else's back
I hope you feel it...well can you feel it"

kısmında hissediyorum zaferle karışık nefret duygusunun yüzüme bakılınca bile anlaşılabileceğini :) Bu derece yaşıyorum bu şarkıyı dinlerken, şarkıda anlatılan hissiyatı şu ana dek yaşamadık, Allah ileride yaşamaktan da korusun diyelim...

Anathema-One Last Goodbye
Bu şarkıyı yolda dinlerken beni görseniz yanıma gelmeye korkarsınız o kadar söyleyeyim, siz anlayın ne gibi bir durumda olduğumu..
Şurda şunu hissediyorum, burda bunu hissediyorum diye bölemiyorum şarkıyı, şarkıda geçen her kelime biraz daha ağlama isteği duymama sebep oluyor, o kadar...

Aslı-Tüm Şehir Ağladı
Bu şarkıyı ilk dinlediğimde daha tüm şehir ağlamamıştı herhangi birinin gidişinden dolayı.. 

Athena-Yalan
US albümünü ilk dinlediğimde, şarkıda anlatılanla uzaktan yakından herhangi bir şekilde ilgisi olan hiçbir şey yaşamamışken çöktüm kaldım oturduğum yere.
"Yalnız kendine inkârın, sadece senden kaçarsın
Hâlin ele verir, anlamazsın..."

Düş Sokağı Sakinleri-Seni Tanımayan Yok Bu Şehirde
"yeter çek git güneşimden ya da beni bana bırak ne olur..."
kısmında canıma okur kendileri...
En çok can yakan kısmıysa "dönüşünü bekler evimdeki yastığım, yorganım, duvarım, gitarım, ben.. Rüzgâr bir hüznü oynatır yerinden ve sevgiyle ağlarım düne. Ve birikir içimde bir acı, şehir ve sen..."
(DSS şarkılarını can yakmak amacıyla yapar zaten, bütün şarkıların birbirinden fena oluşunu nasıl açıklayabiliriz ki?)

Ezginin Günlüğü-1980
İnsanı öldürmek için yapıldığı kesin olan şarkılardandır.
"Gitme,gitme gittiğin yollardan dönülmez geri
Gitme, gitme el olursun sevdiğim, incitir beni..."

Grup Gündoğarken-Gördüğüme sevindim
Bu da öldüren şarkılar arasında baş sıralara oynar.

Avrasya-Duvarda Ayrılığın İz Yapmış
Çok bilinen bir şarkı değildir, hatta hiç bilinen bir şarkı değildir ama bu can yakmasına engel değildir.

Nazan Öncel-Gitme Kal Bu Şehirde
Nazan Öncel ben küçükken "müzik" yapardı. O dönemlerde bir de "Gidelim Buralardan" diye bir şarkı yaptı mesela. Sonra tuhaf şeyler yapmaya başladı işte...

Bu listeye Türk müziğinin en önemli isimlerinden biri olan Sezen Aksu'yu eklemeden geçmeyelim. Şarkımız Goran Bregoviçle ortak çalıştıkları albümden..
ismi "Allahın varsa"

Reflex-Sen Hep Benimsin

Kimden dinlemeyi severseniz- Ain't no Sunshine

Kesmeşeker-Tek kişiyim ben hâlâ, Ne Zaman Gitti Tren

Kumdan Kaleler-Evde Yoklar

Noir désir-Le Vent Nous Portera 
Götür artık rüzgâr nereye götüreceksen!

Oasis-Stop Crying Your Heart Out
Butterfly Effect'in son sahnesi...

Pink Floyd her ne yapmışsa..

Queen-Too Much Love Will Kill You
"I used to bring you sunshine
now all I ever do is bring you down..."

Whisky-Yak Bizi

Vega-Isınamazsın Ağlarken

Yeni Türkü-Terkeden
Akıl sağlığına zararlı şarkılar listesinde ilk sıraya oynar kendisi bence. 
"Kimdi giden, kimdi kalan
giden mi suçludur her zaman"
diye girer şarkıya, tepkisiz kalırım. 

"Aslında giden değil kalandır terk eden
Giden de bu yüzden gitmiştir zaten"
dediğinde "peki, öyledir tabi, doğrudur yani niye doğru olmasın" gibi abuk sabuk şeyler geçiririm kafamdan. Bunca yıl doğru kabul ettiğimiz bir şeyin tersini söylemesi olabilir insanı bu kadar sarsan. 

Yoruldum, listemi şimdilik bitiriyorum yine Yeni Türkü'den "Destina" ile.
"dün gece sen uyurken yüreğim bir yıldız gibi bağlandı sana..."

Derya Köroğlu "sen öyle umarsız uyusan da bir köşede, işte bu yüzden sırf bu yüzden işte, yaşamdan çok ölüme yakın olduğun için, seni bu denli yıktıkları için..." bölümünü öyle söyler ki işi gücü bırakıp şarkıya yoğunlaşırım..

Dediğim gibi bazı şarkılar anısı olduğu için can yakar ya da bir şekilde bağdaştırırsınız yaşadıklarınıza vs. ama bazılarının ne anıya ihtiyacı vardır, ne de yaşadıklarınızla bir bağlantıya... Bunlar dinlerken benim canıma okuyan şarkılardan bir kısmı. Biraz daha rahat bir insan olsaydım, ya da ne bileyim kimliğimi deşifre etmeden yazsaydım (:p) o zaman o bahsettiğim hayatımda yeri büyük olan şarkıları da anlatabilirdim belki. ama şimdilik bu kadarı kafi :)