2009 gelmekteymiş, buyursun gelsin
30 Aralık 2008 Salı
Uska Dara :)
29 Aralık 2008 Pazartesi
Geçen akşamlardan birinde Cem'in (erkek arkadaşım) ailesinin evinde yemekteydik. Muhteşem bir caz arşivi olan babası yemek için bir cd koydu playera. Müzikler süperdi ki bir şarkı çok dikkatimi çekmişti fakat söyleyenin ismini almayı ozaman unuttuydum. Bugün haberlerde o parçayı seslendiren Amerikalı ünlü cazcı Eartha Kitt 'in öldüğünü öğrenince söyleyenin o olduğunu da öğrenmiş oldum.
Parça hepimizin bildiği bir parça yalnız seslendiren Amerikalı. Çok sevimli olmuş açıkçası. Herkes sevmeyebilir ama gene de dinlemenizi tavsiye ederim buyrun ;
eartha kitt - Uska dara.mp3 -
Beni ara!
28 Aralık 2008 Pazar
"Google'de kimler neler aramış, google kimleri buralara göndermiş" konulu yazılarımızdan ilkine başlıyoruz :)
kartınız var!
26 Aralık 2008 Cuma
Sabah kapımızın altından 3 tane kart atmıştı postacımız. Halam size bir şey gelmiş deyip verdi kartları, baktım ikisi bana, birinin gönderildiği kişiyi tanımıyorum :-/
Çağrı at bana çağrı atayım sana
24 Aralık 2008 Çarşamba
Geçtiğimiz günlerden herhangi birinde otobüste giderken arkamdan birden bir çığlık sesi duydum.
Bir sabah..
22 Aralık 2008 Pazartesi
Soğuk bir İstanbul günü ağır adımlarla deniz kıyısında yürüyüp düşünmekteyken,
Bu ay e-vren günlüğündeyim :)...
Bir süredir yazılarımın okunmasından, beğenilmesinden ne kadar mutlu olduğumu söyleyip duruyordum. Bu duygumu pekiştiren başka bir etken de yazılarını sürekli takip ettiğim ve en iyilerinden biri olduğunu düşündüğüm blogger arkadaşım Evren'in sitesinde bana da yer vermesi oldu. Bu ay, yani Aralık ayı misafir kalemi olarak sevgili Evren beni kendi mekanında ağırladı. Kendimi bana özel hissettiren arkadaşıma sonsuz teşekkürler...
"Nice Senelere Kayıp Şehrin Miniği...
Yeşildi kornası bisikletimin; lila rengi boyaları dökülmüş, alttan pası çıkmıştı. Sitedeki en eski ama en güzel bisikletlerden biriydi benimkisi. Düşmemek için kaybettiğim yarışlarda suç hep ona atılmıştı. Çocukluk yapbozumun en güzel parçasıydı. Sonra kötü eller kıskandı ve onu benden aldı. O günden beri pişmanım diyebilirim. Her zaman dört kat yukarı çıkarırken onu, birgün üşendim ve minik dostumun ısrarlarına rağmen apartmanda bıraktım. Hırsıza davetiye bu oluyormuş anlamış oldum. O gün onu son görüşümdü; bir daha başka bisiklet de almadım zaten.
Sitenin çocukları yarışlara bensiz devam ederken biz iki kardeş oyalanacak başka şeyler bulduk. Kapısını aşındırdığımız tesisatçı amca bütün artık boruları bize ayırır oldu. Şu ince su boruları var ya, işte onlar bizim yeni oyuncağımız oldu. Babamın da desteğiyle cephanelik ve sığınağa çevirdiğimiz evin garajı artık yeni mekanımızdı. Ben, kağıttan ok yapma görevini üstlenir; ağabeyim de boruları zararsız ama işlevli oyuncak silahlar haline getirirdi. Saatlerimizi, günlerimizi, hatta bütün yazımızı orada geçirir; yaz sonunda huzura kavuşmuş bir halde okulun yolunu tutardık.
Adapazarı zaten çok büyük bir yer olmadığından ve ev-okul arası mesafe de mümkün olduğunca kısa tutulduğundan okuldaki sınıf arkadaşlarımın çoğu aynı zamanda mahalle arkadaşlarımdı. Sene boyunca, yazın yaptığımız yarı yaramaz fakat son derece eğlenceli aktiviteleri birbirimize anlatırdık. Yaz döneminde yaşanan küslükler kokulu defter değiş tokuşuyla yerini sıcacık bir dostluğa bırakırdı. Gün sonunda minik dostumla barışmanın verdiği coşkuyla eve dönerken içimi inanılmaz bir huzur ve mutluluk kaplardı. Ne de olsa o kişi sizin en iyi oyun arkadaşınızdır; kırılamaz, üzülemez çünkü o üzülünce siz kahrolursunuz.
Hayatımın (en) güzelliklerini paylaştığım bu dönemin sonunu getiren bir gecede hayatımın en unutulmaz anılarına sahip olduğumu biliyorum." Yazımın devamını burada bulabilirsiniz...
Tekrar teşekkürler www.evrengunlugu.net
sLn de teşekkür etsin :)
21 Aralık 2008 Pazar
Kendimi ifade ederken konuşmaktan çok yazmayı tercih ettim hep, galiba yazmayı daha kolay bulduğumdan...
Haddini bil çok konuşma, yazacaksan yaz hadi...!
Aman da aman bıdı da bıdı hanimiş!!! Nidaları atarak blogumuza baktığım şu günlerde, bir hayli yoğun koordinatlarda olsak da öğrenci ahalisi olarak, pes etmemek gerektiğini öğrendik sanırım. Yazıldığı kadar okunuyor olmanın, tahmin edilmeyecek gözler tarafından da sadece bakıldığını değil gördüğünü hissetmek gibi telaşlandırıcı ve bir o kadar keyif verici bir his bu.
Seni görmüyorum ama anlattıklarımı anlıyorsun değil mi? hadi sen de anlatsana biraz!
Dünyayı kurtaran adamlar biz değiliz elbet, '' bu kadar abartmanın alemi ne canım susun artık'' diyebilirsiniz ama birşeyleri söylemek için bazen o anı beklemek gerekirya işte bu da farzedin ki benim anım :)İşaret fişeğini duydum bile. Kulak tırmalamaya niyetlensem de gerçekleştirmem olası değilken harflerden acısını çıkarmak daha yerinde bir davranış olur diye düşündüm. Açık açık yazmam ki hem ben, dolaylarımda dolaylarım farkında olmadan, bilmeyen anlamaz , sanırdım çoğu zaman...meğerse tahmin ettiğimden çokmuş sessizce sohbet ettiğimiz insan sayısı. Neden bilmiyorum sanırım hepinizi seviyorum...
nerde kalmıştık...
-Aman da aman hanimiş blogumuza...minik kırmızı ağacım benim. Daha dün gibi aklımda fidan halinle tomurcuk verdiğin o günler...
Sözün kısası; bir teşekkürü ben de borç bilirim, pek teşekkürler.
Güzel bir duygu :)
20 Aralık 2008 Cumartesi
Bizim bi-log günün blogu olunca çocuğum sınıf birincisi olmuş gibi sevindim. Hoş o duyguyu da henüz bilemiyorum gerçi :P. Demek istediğim anası,babası ve kardeşi olan bir aile blogudur bu. Her birimiz kırmızı bir ağacın mavi elmalarıyız. Her birimizin farklı tadı, farklı zehirleri vardır :). Yeri gelir o zehri burada yeri gelir kendi bloglarımızda akıtırız.
İçimde ilk defa birşeyler yazma isteği uyandığında orta sondaydım. Depremden yeni çıkmıştık ve istanbula gelmiştik. Kendimi en ezik hissettiğim dönemlerden birinde yeni bir okula kayıt olmuştum. Bütün öğrenciler birbirini tanıyordu doğal olarak ben onların son senesinde aralarına katılmıştım. Müdürün beni dersin ortasında sınıfa aldığını hatırlıyorum. Millet uzaylı görmüş gibi bakmıştı ki anladığım kadarıyla o kadar da misafirperver değillerdi.
O gün kimse benimle konuşmadıydı. Her ne kadar bazı nedenlerden dolayı arkadaş edinmekte fazlasıyla zorlanıyor olsam da kimsenin arkadaş olmak için çaba sarfettiğini hatırlamıyorum. İlerleyen dönemlerde de genelde pasif ve içine kapanık bir birey olarak o son seneyi bitirdiydim. Bu dönemde de kimseyle konuşamadığım için sürekli yazardım. Rahatlamanın başka yolu yoktu çünkü.
Zaman geçti ben her sene biraz daha iyi hissetmeye başladım. Sonra farkettim ki en iyi asosyalken yazabiliyormuşum. Yazmaya devam ettim he ne kadar fazla depresif şeyler çıkmasa da ortaya yazdım, yazdım ve hala yazıyorum. İyi ki yazıyorum :). Şu an o zamankinden çok farklı bir ruh hali içerisindeyim tabii ki. Büyüdüm artık arkadaşlarım, çevrem değişti ve kendime güvenim geldi. Umarım gitmez :P.
Yazdıklarım okundukça daha bir yazasım geliyor. Yazdığım bloglar da değer görüp ödüllendirilince çok mutlu oluyorum. Grup halinde birşeyleri paylaşmak da inanılmaz mutluluk verici. O yüzden sevgili sLn ve e.d kişisine de teşekkürlerimi sunuyorum. Arkadaşlar iyi ki varsınız iyi ki yazıyoruz ya :).
Yazdıklarımıza bir değer verip okuyan diğer arkadaşlara da kendi adıma sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
...
Bu sene son...
19 Aralık 2008 Cuma
"4. sınıf çok rahat yaaa, hocalar son sene diye zorlamıyor, bırakmıyorlar kimseyi kolay kolay" cümlelerini söyleyen insanları tek tek bulup her bir harf için kendilerine 3 saat işkence yapmak istiyorum.
huzur kavanozu
17 Aralık 2008 Çarşamba
Rahatlama hissini bir süredir sırt çantamın diplerinde bir yerlerde unuttuğumu hissediyormuşum meğer. O his yanıbaşımda hep benimle ama üstüne o kadar çok şey yığmışım ki farkında olmadan bugün çantayı karıştırırken farkına vardım. Cam bir kavanozun içinde duruyordu ama ses çıkarmadan yerinde durduğu için farkına da varamadım tabi. Şanslıydım ki camı kırılmadan taşımayı başarmışım. altına bir kitap koyunca destek olarak olduğu yerde benim onu farketmemi beklemiş meğer. Kavanozu akşam saatlerine doğru bulup içinden bir parça kopardım, zor günlerim için geri kalanı saklamayı uygun buldum. Tabi bu süreçte kavanoza da bişey olursa kendimi affetmeyeceğemi biliyorum. Çıkarıp rafa da koyamıyorum... Sıkıcı hallerimi de diğer kavanoza attım...huzur dolu olan hemen yanıbaşındakinden rahatsız olup kendini bir şekilde bana hissettirmenin yolunu buldu neyseki. Şükür kavuşturuna. Şimdi sırada büyüklükleri itibariyle turşu kavanozları var :)
Asker kardeşiyim artık ...
12 Aralık 2008 Cuma
Özür dileyerek gecikmeli postuma başlıyorum. Şu post terimi de pek hoş değil, kendimi avcı gibi hissediyorum ya neyse...
Efenim bayramı geride bıraktık. Acısıyla tatlısıyla öpülen elleri ve yenilen kavurmalıyla dopdolu geçen bu bayram içim biraz buruktu. Her ne kadar sevdiklerimle beraber hoşça vakit geçirsem de bayramın sonunda hayatımdaki en değerli iki erkeği askere uğurlayacaktım.
Bugün askerlik vesilesi ile evimiz en yakın akrabağlarımızla dolup taştı. Hala çok kalabalığız, herkes abimi uğurlamaya geldi. Geldiğimde o evde yoktu fakat bir süre sonra eve gelen abimi tanımakta epey güçlük çektim. Saçlar ve sakallar gitmiş karşımda 15 yaş haliyle duruyordu :). Birden çocukluk anıları açıldı, ne alaka demeyin valla çok benziyor o hallerine :P.
Yarın hem abimi hem de biricik sevgilimi uğurluyorum. İçim felaket buruk kalbim parçalandı. Onları ne kadar özleyeceğimi tahmin bile edemiyorum. Bugün sevgilimle de askerlik öncesi son defa görüştüm. Ayrılmak baya zor oldu :(. Neyse canım sıkkın hala burada keseceğim fazla uzatmadan.
Tüm askerlere hayırlı tezkereler diliyorum ve geçmiş bayramınız kutlu olsun.
Sinirlenince çok güzel oluyorsun!
11 Aralık 2008 Perşembe
Gönderen Selin zaman: 13:43 2 yorum
Etiketler: erdil yaşaroğlu, karikatür, sLn
Hatırladık mı? -2-
9 Aralık 2008 Salı
kim ne derse desin, desin, sen benimsin ben de senin :)
8 Aralık 2008 Pazartesi
Benim bayramım dünden başladı aslında.
gelmese mi bayramı(?)
Sevip sevmediğime hâlâ karar veremediğim Kurban Bayramı yine görevini bu yıla da devretti, takvimler, sayılar düzeninden kopup hayata karıştı. Kimilerimiz kapı eşiğinde heyecanla bekliyor, sebepler farklı farklı..kimimiz bayram işte klasik bir hal almıştır o yüzden geçer gider havasında yaşıyor, kimisi çocukluk bayramlarını anımsayıp çocuktuk çünkü diyor...vs
Kurban bayramının sebebini sevip görüntüsüne dayanamayanlardan biriyim sanırım. Her şeyi bir sebebi vardan yola çıkarak vardığım nokta beni düşündürerek sevindiriyor ama uygulama biçimleri arasında sıkışıp kalıyorum. İyi niyetler çerçevesine sokup geniş açılı bakmaya bile çalışıyorum ama oturmayan köşeler hep var. Ezbere yapılan işlerden uzak olmasını diliyorum bu bayramın. Gülümseyen insanların çokluğunun nicedir dikkatimizi çekmediği bir bayram olur bu s efer ki belki...
Bayram sabahı çocukluğunda uyandırılıp artık kendi istediği saatte uyananlardansanız, kalktığınızda evinizde bir telaş yoksa, zilinizi üst katı sormak için çalan yabancı simalar varsa, bayramın ilk gününü tatilin ilk günü olarak tanımlamışsanız....Bayram biraz sizden uzak gibi gelir...Ama ziyaret edeceğiniz ve gördüğünüze mutlu olacağınız insanları hâlâ görebiliyorsanız, kucaklayabiliyorsanız, ilerisi için hâlâ umut varsa mutluluk için bugünün bayram olma nedenininden daha çok güzel neden aklınıza düşer :) iyi bir bayram olur elbet istedikten sonra...
Hepinize iyi bayramlar, kucak dolusu şekerler :)
İyi bayramlar!
7 Aralık 2008 Pazar
Yine bayram geldi..
Hatırladık mı?
5 Aralık 2008 Cuma
13 yaşındaki kardeşim fotoğrafı görünce "bu ne bee" dedi, ipodlar, parmak kadar mp3 playerlar yoktu tabi biz gençken.. Çantamızda kasetler taşıdığımız, radyodan şarkı kaydetmeye çalıştığımız günler vardı, kabus gibi :s
okuldan nefret etme sebepleri no bilmem kaç
3 Aralık 2008 Çarşamba
Yarın 14.30'da "Hasta Ruh" Alpay Erdem bizim okulda olacak. Ben de o arada Füsun hocanın dersinde ödevleri nasıl hazırlayacağımı dinliyor olacağım. Bir de teslim edilecek yıllık planlar var tabi. Yok yok isyan falan etmiyorum, hatta gayet mutluyum tabi neden olmayayım. Bayılırım ben Füsun hocamın derslerine, öğretmen olmayı istemeyen bir insan olarak kitap incelemeye de plan hazırlamaya da bayılırım zaten.
Huy tası
Elimde kocaman bir elek var sanki. Birden bire açılan mutfak çekmecesinde tam da kepçeyi almak için uzanırken elek ile kalıyorum olduğum yerde.
Mutfak çekmecesinde hamur kalıpları da var. Kalp, çiçek, kelebek şeklinde bir yığın kalıp.Huy tasının önünde bir an tereddüt ediyorum, hangisini seçmeliyim diye. Önümde duran unu elesem mi yoksa hiç elemeden malzemeleri katıp bir hamur mu yapsam, bilemedim. Kalıplarla şekil versem avuçlarımda yuvarlasam daha mı kolay.
Un-kalıplar ve elek üçlüsüne saatlerce bakıyorum bakıyorum bakıyorum...
Bir zil sesi ve kendime geliyorum. Paketlenmiş insanlarda indirim yapmışlar, onların broşürleri bırakılmış kapıya. Paketlenmiş hazır insanlar, boy boy, renk renk...Garip! Üstelik neredeyse hepsi bir yetişkin yaşını alacak kadar eski tarihte üretilmiş.
Önlüğü çıkarıp huy tasını bir kenara bırakıyorum. Emek vermek anlamsız hale geliyor. Markete koşuyorum!