sLn'cim gene mimlemiş beni :) Bu seferki mim konusunu sevdim diğerlerinden daha farklı. Kim başlattıysa yaratıcı bir arkadaşmış.
Konumuz sln'in de belirttiği gibi "En yakınımdaki kitap"
Şimdi kitabın ismini hemen vermeyeceğim bakalım sLn ve eda cümleden hangi kitap olduğunu çıkarabilecekler mi :P
Şimdi bu kitap denildiği üzere en yakınımdaki kitaplar arasından rastgele seçilmiş olanı. Gözümü kapadım özellikle seçmedim emin olabilirsiniz.
56. sayfayı açtım ve cümlem şu;
"Diğerleri hiç acele etmeden becerikli jestlerle, bir akşam önce mallarının üzerini örttükleri yeşil örtüleri çıkartmaktaydılar."
Şimdi bu cümleden kitabın içerisinde bir tekstil havasının estiğini tahmin edebiliyoruz. Ya da burada geçen "mal" kelimesi argoda kullanılan mallardır belki anlarsınız ya :P. Üzerlerindeki yeşil örtüler de ceset torbaları olabilir. Ya da bu mal uyuşturucudur üzerindeki örtü de örtüdür bilemiyoruz.
Bu kadar saçmaladıktan sonra ilk söylediğim tekstil örneğinin doğru olduğunu onaylayalım. Kitabımız;
Emile Zola-Paris yıldızı
Orjinal adıyla;
Au Bonheur des Dames
Arkadaşlarım hangi kitap olduğunu eminim buldular:p. Romanımız, giyim sanayinin gelişmeye başladığı ve büyük mağazaların temellerinin atılmaya başlandığı dönemin Paris'inde yaşanan bir aşkı anlatıyor.
Öyle böyle işte. sLn'cim topu evirdim çevirdim ama atıcak birini bulamadım. Gören isteyen yazsın...:)
En yakınımdaki kitap-im mim
30 Kasım 2008 Pazar
En yakınımdaki...
29 Kasım 2008 Cumartesi
5 dakikada değişir bütün işler v.2
İşler 27 Kasım'da iyi gitmeye başlar, durum en fazla 28 Kasım akşamına kadar sürer...
Gönderen Selin zaman: 01:48 0 yorum
Etiketler: günlük hayat, insanlar, sLn
Beş dakikada değişir bütün işler!
27 Kasım 2008 Perşembe
Yoluna girmesini hiç ummadığınız şeyler bir anda yoluna girer bazen.
yoluna girer mi hayat?
26 Kasım 2008 Çarşamba
Hayatta bir şey ters gitmeye başlarsa yandık, arkası muhakkak gelir.
Radyasyon balonuna bir iğne de benden
25 Kasım 2008 Salı
Yaa kendimi devlet başkanının özel sekreteri gibi hissediyorum. Gerçi onlar öyle mi emin değilim pek ama ancak bu kadar abartabildim olayı. Kendime ait 3 hattım varken annem de kendi kontorlu hattını bana verdi,işime yararmış ve ne hikmetse hattı kapatmak da istemiyor. Şuan farklı operatorlerden dört tane ayrı hatta sahibim. Dört ayrı hat demek dört ayrı telefon demek.
Dört ayrı telefon demek, onları sokacak daha fazla delik gerekli demek. Biri sussa diğeri susmuyor. Ne bu kardeşim isyan ediyorum ya. En sonunda kapatıcam hepsini isteyen kapıma gelsin :P. Tamam teknoloji güzel bir şey. Her an iletişim kurabilmek falan. Ben de en yakınından takipçisiyim o ayrı ama bu boyut farklı bir boyut ki ben bile kaldıramıyorum artık. Bilgisayarımı o kadar sevip başından iki sn ayrılamama rağmen, o elektiriğin minimum kullanıldığı,insanların birbirini "gerçekten" özlediği başı boş hayatı özlüyorum kardeşim.
Lanet olsun elime geçen ilk cep telefonuna da. İstemiyorum kimseyle iletişmek. Sağım, solum,önüm,arkam,tepem heryanım radyasyonik bir balon duvarı. Ben de o balonun içindeyim, ileride çıkacak acısı. Şimdi boş konuşuyorsun diyeceksiniz. Haklısınız da bunlar beni öldürse de kaçmak zor. Ama iki hattımı kaldırdım bir kutuya. Akşam yatarken de yastık altı yapmıyorum artık. Ben odamdayım telefonlar salonda.
Ne zamana kadar? Bilmiyorum. Öf pöffff
öğretmenim, öğretmensin, öğretmen...öğretmez miyiz, öğretmez misiniz, bu saatten sonra öğretmezler !
24 Kasım 2008 Pazartesi
öğretmen olmak...sabahtan beri aralıklarla aklıma takıldı durdu yine .Hedefe bu kadar yaklaşmış olmaktan ileri geliyor sanırım, hedef dedim de '' bitiş çizgisi'' desem daha mı anlamlı olurdu sizce de? :) kararsızım hala ama gözümde büyüttüğüm kadar uzak değilmiş meğer bu meslek bana.
Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olunurmuş eskiden ki hala var o lafı dedirten öğretmenler eminim, popülasyonları gitgide azalsa da. bana bir harf ezberleten , bana bir harf seyrettiren sonraki hocalarıma da sevgiler...
Herşeye rağmen öğretmenliği hakeden , ciddi anlamda insan yetiştirmeye faydası dokunanların öğretmenler günü kutlu olsun.
Bloglu olan tüm öğretmenlere sevgiler...(okullu olmaktan mütevellit)
Nereye Gidiyoruz?!
Öğretmenler günü üzerine bir şeyler yazmalı mıyım yazmamalı mıyım diye düşünürken önce blogrollümde neler var bakayım, sonra yazarım dedim, iyi ki demişim.
Gönderen Selin zaman: 15:45 0 yorum
Etiketler: küresel ısınma, sLn
İyi ki...
22 Kasım 2008 Cumartesi
Gönderen Selin zaman: 18:53 1 yorum
Etiketler: doğum günü, redpharos, sLn
kırmızı pharos:)
Şiiimdi kusura bakmayın ama bu alanın anahtarı bizlerin elinde olduğundan ki yorumlarınızla aslında sizlerinde elinde :) diyorum ki ben kimse sus demesin de şöyle hep bir ağızdan bağıralım: Mutlu yıllar sanaaaaaaa!!! diyerek...Hep böyle güzel gülmeye devam etsin diyerek.
Çektiğin fotoğraf kareleri hayatından eksik olmasın diyerek: )
Gönderen e.d zaman: 18:32 1 yorum
Etiketler: doğum günü, e.d, redpharos
İki gönül bir olunca otobüs hamam olur (ne alaka)
18 Kasım 2008 Salı
Uzun zamandır toplu taşıma araçlarında uzaktım. Şu boktan sınav döneminde okula gidip gelirken kullandığım minibüsleri saymassak. Ben şu en toplusundan bahsediyorum. Neyse.
Otobüsleri zaten pek kullanmam normalde rota dışı oluyor benim için. Ama annem ayrıca, ömründe ya iki ya üç kere kullanmıştır. Hadi lise döneminden sonra diyelim. Hani şu otobüslerdeki hanım muhabbetleri olur ya, iki arkadaşsa yolculuk eden bağıra bağıra muhabbet ederler. Millet genelde rahatsız olur,tip tip bakarlar filan. İşte bugün annemle o muhteşem arkadaşının otobüse bineceğini duyunca içimden bir ses annemlerin ya yeni bir "yol arkadaşı" edineceğini ya da itile kakıla otobüsten atılacağını söyledi. Ki çok da yanılmamış...
Akşam olduğunda annemden bir telefon geldi "Kızım şişliden şimdi otobüse bindik,telefon kapatılıyormuş (buraya dikkatinizi çekerim) merak etmeyin." Telefonu kapattığum anda otobüste geçen seneryo gözlerimin önüne geldi diyebilirim. Neyse.
Annem eve vardı ve aramızda geçen dialog;
Anne:-Ayyy Dilaraaa bugün ne oldu otobüste duyman lazım!
Ben:(duymasam da olur zaten biliyorum ya neyse.)
Anne:-Muhabbet sırasında muzun tansiyonu düşürdüğünden bahsediyordum ki fazla bağırmış olacağım(!)yanımdaki laptobunu kurcalayan bey sözmü kesti.
Ben: Hadi canım!
O Bey:- pardon pardon anlayamadım. Muz ve tansiyon mu dediniz? Ben doktorum ve bunu ilk sizden duyuyorum.
Anne:-Ben de geçenlerde gazetede okumuştum açıkçası.
O Bey: Allah Allah bilmemkaçyıllık ihtisasım boyunca hiç böyle bir şey duymadım.
Anne:-Hmmm doğrudur ozaman her görülene inanmamak lazım.
Neyse bu muhabbet aslında sıradan. Fakat genç doktor bey kendisinden,projelerinden,nerelerde okuduğundan, Amerika'daki yaşamından o kadar bahsetmiş ki bizimki "bön"leşmiş.
İkili muhabbet birden otobüs içi muhabbetine dönmüş.
Annem eve geldi ve kızım görmen lazımdı yaaa diyerek bu dohtoru ve olanları 2 saat boyunca anlattı. En sonunda internetten geniş çaplı bir araştırma yaptırarak son kararı verdi.
"Amaaan ben senin sevgili zaten seviyorum. Şaka yaptım kızım şaka!" Yahu annecim ne şakası bu? Allah allah...
Gönderen Dilara TAN zaman: 22:52 2 yorum
Etiketler: günlük hayat, redpharos
kız, dul, bekar, evli fark etmez!
okula gittik, döneceğiz.
13 Kasım 2008 Perşembe
Vizeler dolayısıyla kapalıyız :)
kasvet elmaları...
9 Kasım 2008 Pazar
Sanırım klavyenin tuşlarına her vuruşumda önümde oluşan paragrafların bana anlattığı şeyi aynen; kalemim de anlatıyor, çizdiğim resim , yaptığım örgü motifleri , içtiğim çay bardağının duruşu , yediğim yemeğin kokusu, aklıma gelen sayılar, yüzler ,filmler , kitaplar da...ve aynaya baktığımda yüzüm bile. Sıkıcı olmaya başlıyor herşey çok konuşuldukça biliyorum ama, kendimi aynı şeyi konuşmaktan alıkoymak şu aşamada pek olası bir durum değil.Bu birden geminin kaptanının dümeni zorla bırakmasını sağlayıp onu pilot olmaya zorlamak gibi bir durum olur sanırım. Adalar yok artık, kara parçaları bulutların arkasına saklanacak, bir yeri göreceksin bir göğü. Dayanabilecek misin fırtınada uçağı sağlam tutmaya yüklendiğin yolcularla.
Havadan mıdır, sudan mıdır, insanların kasvetli yanlarının her kelimlerine yansımasından mıdır, hayatı algılayış biçiminin gitgide olgunlaşmasından mıdır...Bu işte bir ağırlık vardır şu günlerde. Yazmadıkça geçer sandım yazınca geçer mi bilmem(?)
Yorduysam özür dilerim...
Biri artık papatya dolu bir sepetle gelebilir mi aramıza? Mevsimi bahane edin diye söylüyorum.
Yazacağınız yüzlerce kelimeyle anlatamayacağınız bir şeyi bazen bir resim öyle güzel anlatabilir ki...
Gönderen Selin zaman: 14:56 0 yorum
Etiketler: çevre, küresel ısınma, sLn
Ye keyifle gülümse!
7 Kasım 2008 Cuma
Gönderen Selin zaman: 12:21 2 yorum
Etiketler: marmara üniversitesi, sLn, şahali
Günümün mutluluk kaynakları
4 Kasım 2008 Salı
Hayatta insanı mutlu eden küçük şeyler vardır. Özellikle çok sıkıcı zamanları beklerler ortaya çıkmak için hani.
Şarkı,türkü,senaryo...
3 Kasım 2008 Pazartesi
Şu sevgili e.d'nin başlattığı şarkı muhabbetine ben de gireyim isteidim. Malum eski aktifliğim yok, her seferinde başlayacağım tekrar diyorum bir şekilde başaramıyorum. Neyse şarkılar üzerine bir iki birşey karalayarak yarım kalan adımı tamamlayayım.
Şimdi düşünüyorum da bende anısı olmayan herhangi bir şarkı yok. "Saçmalama, evrendeki bütün müzikleri dinlemedin ya!" diyebilirsiniz. Evet dinlemedim ama, duyduğum her müzikte kafamda bir seneryo oluşturup sanki öyle birşey olmuşçasına parçayı dinlerim. Parça biter ve ben " ne güzel olurdu" diyerek eğer kafamdaki seneryo beni mutlu etmişse parçayı tekrar açar ve olayı pekiştiririm.
Şöyle ki; 1.5 saat mesafelik bir yolda aynı parçayı "tekrar" moduna getirerek bıkmadan,sıkılmadan,dünyadan koparak dinlemişliğim hatta ineceğim yeri kaçırmışlığım bile vardır Neden? çünkü kafamdaki seneryo şişli'de değil Alabama'da bitiyor olabilir.
İnsanların o kafalarındaki "bunalım"ı kendilerinin yarattığına inanırım. Eğer ben de bir insansam durum bende bu şekilde gerçekleşiyor çünkü. Tamam etraftaki problemler,dertler,iki yüzlü insanlar,iletişim kopuklukları,parasızlık,dersler vs vs insanı ister istemez bunalıma sürükleyebilir fakat onlar bizi sürüklüyor diye girmek zorunda değiliz. Birdaha ki sefere der,kapıyı çarpar çıkarız kanımca:P. "Söylemesi kolay" diyenleri duyabiliyorum ama durum benim için gerçekten böyle.
Şimdi "insanların içine çıkmak istemeyeceğim,bunalımsal,sinirzop haller" moduna girdim diyelim. Ben, şahsen o halleri bazen sevdiğim için "gebersem de kurtulsam" moduna girerek beni en derinden iğneleyen bir müzik açarak kafamda kendi cenazemin seneryosunu kurarım. Sonra çok pişman olurum gerçi ama anlık o duyguyu hissetmek var ya beni kendime getirir.
Önce kendimi,kaybımın bütün dünyayı üzeceği bir şahsiyet olarak görürüm :P. Daha sonra cenazemdeki o muazzam kalabalığı gözlerimin önüne getirip hep bir ağızdan bağıra bağıra "o" parçayı söylediklerini hayal ederim (parçayı sormayın söylemem mümkin değil:P). İnsanların ne kadar üzüldüjklerini gördükten sonra "hayır ben yaşamalıyım" diyerek dünyaya dönerim. İşte egomu böyle tatmin ediyorum arkadaşlar :D.
Geçenlerde gene dolmuştayım kafamda "hold me in your arms" eşliğinde romantizmin doruklarına ulaşmışken-hem de gökyüzünde- (aklınıza kötü şeyler gelmesin gayet masumane:P) minibüsteki çocukcağızın içindekileri ortaya dökeceği geldi. Bende ne romantizm kalır ne başka birşey tabii ki hemen acil durumlar için mp3 playerın bir köşesinde tuttuğum heavymetal kütüğüne ait bir parçayı sonuna kadar açtım (normalde dinlemem fakat kusan birini görme,duyma fobim olduğu için sesi en iyi bastıran seçenek). Sankın sevgili o müzik türünü sevenler bana kızmasın. Bu bir hakaret değildir sadece ses düzeyi farkından dolayı öyle bir seçim yaptım (: .
Ya işte böyle. Hemen hemen dinlediğim her şarkı için romantik,duygusal,sinirli,mutlu,hüzünlü anlara uygun hazır seneryolarım bulunmaktadır. İhtiyacı olanlar iletişime geçebilirler :P.
Teşekkürler e.d ,teşekkürler s.L.n. konunun biraz dışına çıkmış olabilirm affedin:P...
aşk arıyor, aşk
2 Kasım 2008 Pazar
ne yapıyor bu şarkılar bana böyle?!
1 Kasım 2008 Cumartesi
e.d http://kirmiziagactamavielma.blogspot.com/2008/10/beni-zer-mi-bu-ark.html linkindeki yazıyı yazma planından bizi haberdar edince, sen yaz sonra ben de yazarım şarkılar üzerine demiştim. Sonra yasaklandık, o oldu, bu oldu derken yazamadım. Kısmet bugüneymiş..
Does she know how you told me you'd hold me
Until you died, till you died
But you're still alive
I hope you feel it...well can you feel it"