gizli gizli :)

29 Ekim 2008 Çarşamba

Hepimiz hayatımızın bir döneminde muhakkak tuhaf şeyler yapmışızdır di mi? Zaten aşık olduğunda, ya da aşık olmak demeyelim de birinden biraz da olsa hoşlandığında abuk sabuk davranmaya başlamaz mı insan.. Kaç yaşına kadar abuk sabuk davranılır bilmiyorum, son vukuatım abuk sabuk davranmaktan ziyade mutlu anlarda pozitifliğin, mutsuz anlarda da depresifliğin dibine vurmak şeklinde idi. (hâlâ öyle değil mi zaten..)

Demek ki bir yerden sonra kesiliyor abuk sabuk davranışlar. (tek bir örnekle genellemeye varan insan kişisi! bu benim için geçerli olan bir genelleme, sizinkini nereden bileyim.)

Şu satırların yazarı olan kişi 16 yaşındayken her gün çıkış saatinden yarım saat önce kardeşini beklemeye giderdi okula. Kardeşi alacak insan çoktu aslında ama sLn "hayıııııır ben gitmeliyimmmm" diye atlardı. (kendi okulumdan koşa koşa çıkıp geliyorum onun çıkışına yetişebilmek için.) Çünkü o dönem epey değer verilen bir şahsiyet de gelmekteydi okula o saatlerde. sLn 1. sınıfa giden kardeşini almaktaydı, diğer zat koskocaman yeğenini almaya gelmekteydi okula. Durum epey komikti yani :D Karşılaşabilmek adına yolu uzatmalar falan.. Konuşulacak konu uydurmalardan bahsetmiyorum bile. Şimdi baktığımda komik geliyor o günler. O zaman mide bulantılarıyla giderdim okula...

Bu okula gitme günlerinden önce, daha yeni yeni aklımıza düşmeye başlamışken karar verdik arkadaşlarla, çaktırmadan fotoğrafını çekeceğiz. Arkadaşımın evinin bahçe duvarında oturmaktayız gün boyu, o da sürekli önümüzden geçiyor bir aşağı bir yukarı.. O zamanlar şimdiki gibi dijital fotoğraf makineleri ya da fotoğraf çeken telefonlar yok tabi, bildiğin filmli makinelerden biriyle çekeceğiz fotoğrafını.

Duvarın arkasında pozisyon aldık, bahsi geçen erkek kişisi sırıta sırıta geçti önümüzden (ay düşününce sinirim bozuluyor) biz de ardından hemen yapıştık makineye. Yanılmıyorsam 10-15 civarı poz çektik. ben tepinmekteyim tabii, "ay nolur çabuk bitirelim filmleri yaaa" diye. Neyse filmler bitti, makineyi fotoğrafçıya götürdük, ertesi gün alacağız fotoğrafları.
O gece bitmedi tabi bir türlü.
Ertesi gün oldu, gittik almaya fotoğrafları, fotoğrafçı zarfa baktı, "kızlar sizin fotoğrafların hepsi yanmış" dedi :s
Bu böyle sinir bozucu bir anımdır. Sinir bozucu olan kısım fotoğrafların yanması kısmı değil, bahsi geçen zat-ı muhterem için harcanan her bir saniyenin kayıp oluşudur ve bunun geç anlaşılmasıdır.

Neyse efendim 16-17 yaşlarındayken çocuksunuz hâlâ, sonradan fark ediyorsunuz aşk sandığınız şeylerin aslında basit heyecanlar olduğunu. (en azından ben böyle görüyorum.) Çocuklukta yapılan herşey saçma geliyor, abartılmamalı, gülüp geçiyorum bak şimdi.

Ben bu konuyu durup dururken açmadım, eski cdleri karıştırırken içinde bir fotoğraf buldum da onun için açtım.

15-16 yaşındayken yaptıkların "çocukluk"tur, pekiiiii üniversite hazırlıkta yaptıkların da çocukluk sayılır mı :)
Üniversite hazırlıkta da aynı şeyi yapmışız efenim biz ve tamamen unutmuşum :) Şimdi fotoğrafı görünce gülme krizine girdim :D

Bahsi geçen oğlan İngilizce hazırlıkta, biz Fransızcadayız. Bahsi geçen kişinin kod adı "sarı". Ruh hastası bir kişilik. Kantinde karşı masaya oturup gün boyu dik dik bakıyor, yan masadaysa imalı imalı cümleler gönderiyor bizim masaya falan. Ben buna ilk zamanlar uyuz oluyorum, sonradan sevimli gelmeye başlıyor. Aradan yıllar geçti, yeni yeni fark ediyorum ki hoşlandığımı sanmışım. Sanmak ifadesi önemli burada, dikkat çekmek isterim.

Neyse efendim bu "sarı" kişisi bir gün kantinde süzülmekteyken (sivrisinek edasıyla bir süzülme bu. incecik ve upuzun bir adam bizim sarı ve gün geçtikçe de inceliyor) arkadan fotoğrafını çekmişim ben bunun. Sonra bir tane de profilden almışım. En son olaya el koyan bir arkadaşım (versem mi ismini bilemedim, isterse yorum olarak yazsın ben yaptım, kara murat benim diyerek.) almış eline telefonu, adamın yüzüne tutup şak diye çekmiş fotoğrafı. Bizim sivri sarı şey de sanki poz vermiş. (vermiş de olabilir, dangalaktı hafiften.) Cd'de o fotoğrafı buldum işte, yarım saat düşünüp güldüm. Hâlâ okulda karşılaşıyoruz, resmin çıktısını alıp eline mi tutuştursam acaba ne yapsam :p

Fotoğrafı koymayı istiyorum buraya ama ortak arkadaşlarımız var, benim bilmediklerim de olabilir. Ya ne bileyim, Marmara küçük yer, mühendislik fakültesiyle yabancı diller arası yürüyerek 2 dakika. Kulağına çabuk gidebilir bu durum :p Havaya sokmaya ne gerek var kendisini :D

Velhasıl kelam lisede yaptığıma çocukluk diyebiliyorum ama üniversitedekine ne desem bilmiyorum.

Dünya ne çabuk değişiyor değil mi? Artık facebooka yazıp kaydedebiliyorsunuz siz gençler fotoğrafları, bizim zamanımızda facebook mu vardı beee :p

Anlattım bak rahatladım :p
(tuhaf bir şey söyleyeyim, ben bunları hatırlarken öyle zorlanıyorum ki... O'ndan öncesini tamamen silmiş gibiyim hafızamdan. tuhaf di mi?)

3 yorum:

Besimi dedi ki...

facebook düzgün kullanıldığında iyidir diyorum ben. bazı teknik sorunlarını gçzardı edersek tabi ki. biz gençler seviyorus feyspuhu :D

Selin dedi ki...

sapık gibi fotoğraf peşine düştüğümüz dönemde olsaydı işime yarayacaktı :p şimdi var ama ben fotoğraf peşine düşmüyorum artık :D ne anladım ben bu işten :D

CaRtMaNtR dedi ki...

Üniversitede arkadaşlar arasında hoşlandığımız kızlardan bahsetmek için hepsine kod adı koyardık. Genelde konu anlaşılmasın diye gutbolcu isimleri kullanırdık. Şimdi komik gelen bir olay 4-5 sene önce çok ciddi olmasıda ilginç. Bu kadar kısa sürede insan nasıl değişiyor anlamıyor bile