Büyüyünce ne olacaksın sLn?

3 Ekim 2008 Cuma

Keyifsiz bir akşam geçiriyorum, canım sıkkın, dövecek adam olsa 1 saniye düşünmeyeceğim, feci bir mide ağrısıyla mücadele ediyorum, uykum yok ve eğer yatarsam düşünüp düşünüp iyice bozacağım sinirlerimi vs.


Yazarak stres atmaya karar verdim yine. Az önce nerden aklıma geldiğini hatırlamıyorum orta okul yıllarımdayken ne olmak istediğimi düşündüm, bir şeyler daha düşündüm sonra bunu yazıya dökmeye karar verdim. 

Epey sık değişirdi benim meslek hayalim...
İlkokul hayatım boyunca ne olacağımı soran herkes "bilmiyorum" cevabı almıştır benden. Gerçekten bilmiyordum... 

Sonra ortaokula geldik, hepimize anaokulu öğretmeni olmak çekici geliyordu o dönem, nasıl bir mantıkla istemişim bilmem, şu an en itici gelen meslekler sıralaması yapsam ilk sıralarda yer alır kesinlikle. Yakın bir arkadaşım meslek lisesindeydi, çocuk gelişimi okuyordu, muhtemelen sürekli kağıtlarla, kartonlarla, boyalarla oynaması bana eğlenceli görünmüştür bilmiyorum.

Geldik 8. sınıfa. O dönem en çok eğlendiğim ders matematik, tek sevimli matematik hocam da o döneme denk gelir zaten. Karar verdim, matematik öğretmeni olacağım!

Yine aynı dönem bir yerlerden arkeoloji diye bir şey duymuşum, biraz araştırmışım hoşuma gitmiş. Bir de ona benzer bir şey sandığım jeoloji var. (gülmeyin, internet mi vardı o zamanlar, öğretmenler desen evlere şenlik, kendileri bilmiyorlar ki bize öğretsinler, duymuşum işte, merak ediyorum.)
Karar değişti, arkeolog olacağım ya da jeolog!
Birkaç cümle önce bahsettiğim sevimli matematik öğretmenim aslen jeoloji mühendisiymiş, anlatıyor ne iş yapıldığını, ama bir çocuğun anlayabileceği dille tabi. Deprem, yer hareketleri falan diyor. hımm gayet güzel. Tamam işte karar kesin, ya arkeolog olacağım ya jeolog!

Hiç sormuyorum kendime jeoloji mühendisi bir ilköğretim okulunda neden matematik dersi veriyor olabilir diye :) İş alanı gibi kaygılarım yok ki. 

Geldik liseye, nerden çıktığını bilmediğim bir tarih ve coğrafya aşkı... Bir yandan da ingilizceyle fiziği seviyorum. 9. sınıf boyunca Edebiyat öğretmeni olmakla kafayı bozmuşum ama çok uzun yazı çıkar ondan, girmiyorum o yüzden...

Alan seçimi yapılacak, tavır konuldu, süper lisedeyiz ya (yabancı dil ağırlıklı lisenin halk dilindeki kullanımı, başka bir süperliğini görmedik :) ) sosyal alanını seçemeyiz, ayrıca sınıfın parlak öğrencilerinden de biriyiz, katiyen olmaz, ne işimiz var sosyalde?

Tarih de coğrafya da yalan oldu. Bu kez iki ayrı hoca arasında başlayan çekişme... Fizikçi fen alanına çeker, ingilizce hocası dil alanına... İngilizce hocası "ingilizcen çok ii, ayrıca seviyorsun da, kesinlikle dil seç" der gördüğü her yerde, toplantıda anneme gaz verir durur dili seçtirmesi için. Fizikçiyse "fizik dersinde çok başarılısın, kesinlikle başka bölüm seçtiğini duymak istemiyorum, fendesin" der ve cevabını beklemeden geçer. sLn "tarih-coğrafya" der ama kimse duymaz tabi.
Neyse, kazanan İngilizce hocası olur. Fizikçi trip yapar. Aslında fen alanını seçmekten bir önceki gece vazgeçilmiştir, sebep 2 yıl önce favori dersim olan matematik!

Fen alanına geçiş yaptırmak için fizikçi her yakaladığında ikna etmeye çalışır ama dönüş yoktur.

Gelinir 10. sınıfa. Tiyatrocu olma aşkı kaplar sLn'in ve en yakın arkadaşının içini. sLn ağlama krizleri eşliğinde "öğretmen olmak istemiyoruuuuum" der durur günlerce evde. Şehir tiyatrolarının kapılarında yatılır, isimlerini yazmayacağım sevimli insanların başı şişirilir. Oyundan önce saatlerce dil döker bazı oyuncular bana :p Tabi onlar tiyatro için gaz verme modundalardır. "Bak ben önce üniversiteyi bitirdim, sonra tiyatro eğitimi aldım, sen de önce bitir sonra başlarsın tiyatroya sLn, hem yaşın da büyük olacağı için daha rahat edersin, ailen de karışmaz fazla, ama sen yine de gel provaları izle, hatta provalara da katıl, denemeler yapalım seninle"...

sLn uçar! Telefon numaraları alınır oyuncu abilerin ama sLn herşey gibi o hevesinden de çabuk vazgeçer...

Lise sona gelinir, artık dönüş olmadığının farkına varılmıştır, ii bari ingiliz dili edebiyatı, amerikan kültür edebiyatı ne olursa girip okuyalım, sonra bir şekilde yön veririz hayatımıza denir. Aslında deli gibi "İtalyan dili edebiyatı" ya da "İspanyol dili edebiyatı" istenir ama o yıl İstanbul içinde bu bölümler açılmaz, sLn de ankaraya gitmeyi istemez ve bu hayal de suya düşer.

Sınava girilir. Anne kişisi dershane öğretmenlerinin "çocuklara baskı yapmayın" gazıyla bir konuşma yapmaya gelir.
-Kızım hani olur da İstanbul dışı falan kazanırsan bişeyler yaparız göndeririz, karışmaz kimse...
cümleyi bitirmeden sLn cevap verir.
-Ben İstanbul'dan başka bir yerde okumam anne!

Tercihler yapılır, 7 bölüm yazılır sadece, deli gibi Marmara'da okumayı istemektedir bahsi geçen kişi. (aklına ediyim senin!) Sonuçlarda "Marmara Almanca" yazısını görmek için dua edilir, "Marmara Fransızca" yazısı görülmesi üzerine saatlerce bir odaya kapanıp ağlar sLn kişisi. Ardından en yakın arkadaş aranır.
-Benim Marmara Fransızca, okumayı istemediğim tek bölümdü yaaaa, senin ne?
-Benim de Fransızca
Kısa bir sessizlik
-Ama Gazi.
Koca bir hâyâl kırıklığı daha!

İstemeye istemeye okula başlanır. Sonra en yakın arkadaşla Marseille'de café-pastane benzeri bir şey açma hâyâli kurulur, bütün hâyâllerin olmazsa olmaz elemanıdır bahsettiğim yakın arkadaş kişisi zaten..

An itibariyle Marmara'da Fransızca Öğretmenliği, AÖF'de dış ticaret okumaktadır bahsi geçen sLn kişisi. Hâlâ öğretmen olmayı zerre kadar istememektedir. KPDS sınavına girip bir de İngilizce sertifikası alma planı vardır ama vazgeçmesi de mümkündür. İki gün önce eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürme eylemi yapılmış, sLn kişisinin bir de "lan acaba ALES'e girmeli miyim" diye düşünmesine sebebiyet verilmiştir, ne yapacağı bilinmemektedir. Ne olmak istediğini de bilmemektedir.

Durmadan fikir değiştirmişsin ama içinde özellikle ukde kalan biri var mı derseniz cevabım galiba arkeoloji ve italyan dili edebiyatı olur.

İçimde ukde kalan tek şey bunlar değildir, sLn kişisi alışıktır ukdelere, hiçbirini atlatamadığı gibi bunları da atlatamaz, hayatı boyunca izlerini taşır ama olsun...
(böyle de mesaj vermiş olalım, gideceği yeri bildiğini umalım...)

1 yorum:

buraneros dedi ki...

Çok hoş bir yazıydı,yüzümde gülücüklerle okudum,her Türk evladının birinci vazifesidir bu karmaşa zaten...Yazı gideceği yeri bulur umarım:)); bana gelen tarafı da hoştu:))Bizim sırığın arkeolojiden başlayıp,yinede çok severek tercih ettiği bir bölümle sonlanan serüveni geldi aklıma ...Durmak yok,hayat devam ediyor;)