büyüdün, ne olacaksın ?

3 Ekim 2008 Cuma


Meslek konusunda ne kadar gel- git yaşadım çok ayrıntılı bir şekilde hatırlamıyorum açıkçası. Tek bilinen öğretmenlik konusunda tereddütsüz kabul edilir bir tavır vardı sanırım.

Öğrencisi olan bebekler yaratırdım çünkü ben çocukken. Barbie bebeğin kıyafeti de buna denk düştüğü için hiç sorun olmazdı. Takım elbisesi olan bir bebekti ve süslü şapkasını çıkarınca eli yüzü gayet düzgün bir bayan öğretmen sıfatını kazanıyordu ister istemez.

Gelip geçici doktorluk hevesi olmuştur büyük olasılıkla. İlkokulda plastikten bi yarım insan vardı iç organları çıkabilen. Onunla ilgili doktorculuk anılarımız baya fazlaydı aslında. Direkt organlarla tanışmak iğrenç olsa da görüntü itibariyle, çok gerçekciydi. Plastik kalp çıkarılıp tedavi edilebiliyordu o zamanlar sonra da çıkarıldığı yere tekrar monte ediliyordu.

Sonra anladım ki ben terzi olmak istiyorum. Annem terzilik yapmıyordu ama bize ve kendine çok güzel kıyafetler dikerdi. Artan kumaşlardan da ben bebeklerime kıyafet dikerdim. Sonra işleri bütüyüp kendime çantalar yapmaya başlamıştım.

Meslek olarak düşünmesem de bir dönem evdeki bütün baharatları birbirine karıştırıp nasıl bir tad yaratabileceğimi dener dururdum. Hiçbiri birlikte güzel olmuyor onu anlamıştım. Simsiyah bir renk hoşuma gitmezdi.

Sonra hamurlara merak sardım. Hamurdan bir sürü oyuncak yapmıştım kibrit çöplerinden kol ve bacakları olan , uçlu kalemlerin tepesinden çıkan kapaklardan da şapkaları olan küçük insanlar yapmaya başlamıştım bir dönem.

Tül çorap kartonunda ışık yakalamışım bir dönem de... İkiye katlanınca çok güzel el kitabı görüntüsünü alıyordu. içini doldurmak da bana kalmıştı. kareli kağıtlara yazılan hikayeler karton kapaklı bir formatta halkın hizmetine sunulurdu. Basım evi ile anlaşma gibi alengirli işlerimiz yoktu o zamanlar.

Bunların hepsi yazarken zincir oluşturdu kafamda sanırım. Biri diğerinin ardından geldi... Değişen meslekler neticesinde elimde net olan tek şey hala sabit, bu sevindirici. Dekoratör olur benden, yazar olur , modacı olur, aşçı olur...Öğretmen olurmu olmaz mı henüz karar vermiş değilim....
ben bankacı olamam, finans sektöründe intihar etme eğiliminde olurum, kasiyer olamam onlarda rakamlarla uğraşıyor. Mühendis olamazmışım ailemde 5 kişiden 3 ü mühendis olsa da...Bunun yanısıra, lisede bir dönemde bütün sayısal derslerini sırf sevmeye sevmeye yapmak zorunda olduğu için zayıf getiren biri varsa o da bendim. İkinci dönem sırf o karneyi eve götüreceğim için birinci dönemden aklımda kalan yüz ifadelerini değiştirmek adına canımı okumuştum( ki hiç kimse bana birşey söylemedi bile). Tek bir çizgi gözükmemeli o hanelerde en azından 2 yapabilirim mantığı da yok değildi hani. Ki o sıralar matematik öğretmenim bana '' matematiği sevmiyorsun sen galiba...'' dediğinde destursuz '' evet hiç sevmem ben nefret ederim'' dedikten sonra hocamın gözleri '' demek'' öyle ifadesine geçiş yapmıştı, hiç unutmam.

Bu saatten sonra güzel sanatların sınavlarına girme gibi bir şansım yok o şansları geri tepeli çok oldu farkındayım. Ama kapılar kapalıysa pencereleri zorlamak da bize düşer.

Emin olduğum tek şey; el emeği verilmiş işleri görmek beni mutlu ediyor. İnsanların hayatına renk katan renkler beni mutlu ediyor...Ve ben büyüdüm, en azından bir meslek sahibi olacak yaştayım. Şimdi sırada talihi bu yöne çekmek var. Olmaz ya bir gün bankada çalışmak zorunda kalırım, enazından yolun karşısında bir terzi, bir pastane bir de sanat atölyeleri olsun!


0 yorum: